Psikoloji Antalya

Şema Terapi

Şema terapi, 1980’lerin ortalarına doğru Dr. Jeffrey Young tarafından geliştirilen bir terapi modelidir. Dr. Young, Pennsylvania Üniversitesi Kognitif Terapi Kliniği’nde Prof. Aaron Beck’in yanında deneysel araştırmalarda bulunduğu sıralarda özellikle belirli kişilerin standart terapiden yarar sağlama oranlarının daha düşük olduğunu fark etmiştir. Bu kişilerin kendilerine, hayata ve diğer insanlara yönelik hayat boyu kalıcı olan belirli inanç, düşünme, his ve davranış örüntülerinin olduğunu gözlemleyerek dikkatini, bu derin yerleşimli ve inatçı örüntüleri değiştirmeye yönelik bir terapi ekolü geliştirmeye vermiştir. Bu örüntülere de ‘Şema’ adını vererek böylelikle Şema Terapi oluşumunun doğmasını sağlamıştır. Şema Kavramı Üzerine Bilgiler Şema kavramı dediğimiz süreç, çocukken bakımımızı üstlenen yetişkinler tarafından belli başlı fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımızın eksik bırakılması sonucunda oluşturduğumuz ve birbirine bağlı olan düşünce/davranış örüntüleridir. Çocukluk sürecinden itibaren ergenlik sürecinin erken safhalarında bilincimizin dışında oluşan şemalar bir ömür boyu bizlerle birlikte olarak yetişkinliğimizde de pek tabii etkin rol oynamaktadırlar. Fakat oluşturulan bu şemalardaki eksikliklerden dolayı kişiler hem davranışsal olarak hem de duygusal olarak sorunlu kişiler olurlar ve sorunlu davranışlar sağlayarak kişilerle aralarındaki ilişki bağını kopacak noktaya getirebilirler. Bu da hayatlarındaki işlevsellik boyutunu büyük oranda baltalayarak bu kişilerin belli psikolojik ve psikiyatrik sorunlarla karşılaşıp terapiye ihtiyaç duymasına neden olur. Bu kavram oluşturulurken toplam 18 şemanın bir araya getirildiği söylenebilir. Köken olarak 5 ayrı eksik bırakılmış çocukluk ihtiyacı üzerinden şekillenen şema kavramı, kişilerin bilinçaltında ister istemez kendilerinde var olan bu eksikliğe karşı da bir savunma mekanizması geliştirmesine de neden olmaktadır. Ancak kişilerin kendileri için koruma amaçlı geliştirdikleri bu inkar etme ve başa çıkma stratejileri de fayda sağlamayarak aksine sorunların içine daha çok çekilme halini meydana getirmektedir. Şema Terapinin Uygulama Yöntemleri Nelerdir? İmajinasyon: İmgeleme üzerine bir çalışma olan imajinasyon, kişinin güncel süreçte yaşamış olduğu duygusal problemini irdeleyebilmesi için bu konuyla bağlantılı olabilecek bir çocukluk anısını hatırlamasını sağlar. Böylelikle olumsuzluk yaratan şemanın kökeninin ne olduğu belirlenerek terapistle en temel sorun paylaşılarak çözüm oluşturulmaya çalışılır. Sandalye Çalışması: Uygulanan şema terapisi, bireylerin standardize olmuş normlara uyum sağlayamadığı noktalarla baş edebilme sürecini geliştirmesine ve bu tip durumlar karşısında modunu nasıl düzelterek geliştirebileceğini öğrenebilmesine yardımcı olur. Flaş Kartlar: Bireylerin sorun yaşadıkları alanlarla günlük hayatları içerisinde karşılaştıklarında, bu alandaki şemalarının daha sağlıklı bir şekilde düzeltilebilmesi ve iyi davranışlar sergilenebilmesi adına kişilere verilen not doldurma görevidir. Ev Ödevleri: Seansların dışında bireylerin kendileriyle kaldıkları bireysel hayatlarında, sorunlu davranış gösterdikleri örüntüleri ortadan kaldırmaya ve daha iyi fark etmeye yönelik egzersizler bütünüdür. Şema Terapi Sürecinin Farkı Nedir? Şema terapi süreci, özellik olarak diğer yaklaşımlardan daha kuvvetli yönleri bulunan bir terapi modeli olarak ele alınabilir. Çünkü bilişsel davranışçı terapi, psikanalitik terapi, Gestalt terapisi, bağlanma teoileri ve duygu teorileri gibi çokça örneklendirdiğimiz yaklaşımların hepsinin bir arada değerlendirilip en etkili yönlerinin sentezlenmesiyle oluşturulmuş bir psikoterapi alanı olarak var edilmiştir. Bu kadar etkili bir yöntem olarak değerlendirilmesinin de bu sentezlenme durumuyla yakından ilişkisi vardır. Aynı zamanda diğer yöntemlere nazaran daha esnek bir terapi yapısına sahip olan bu yöntemin, uygulamaya koyacak terapistin danışanının temel ihtiyaçlarına göre şekillendirmesi ihtimali de bulunmaktadır. Sorunlara en uygun olacak şekilde esnetilen terapi bu sayede çok daha yüksek sayılarda iyileşme vakası elde edilebilmesine de yardımcı olmaktadır. Şema Terapi Uygulama Hedefi Nedir? Yazımızın genelinde bahsettiğimiz şema terapi süreçleri, kendi içeriğindeki teknikler sayesinde kişilerin kendilerindeki eksiklikleri tamamlamasına yardımcı olarak psikanalitik süreçleri farkında olarak yaşamasına ve daha doğru bir davranış ve düşünce sisteminin içerisinde bulunabilmesine yönelik stratejileri bir hayat standardı haline getirmesini sağlamaktadır. Özetle; şema terapi çeşidi uygulamasının kişilerin hayatlarına dair hissel, inançsal ve davranışsal yönelimlerini düzeltmelerini ve bu düzeltme süreçlerinin yaşanılan farkındalıklarla daha kısa sürede, daha huzurlu ve kalıcı bir şekilde atlatılmasına katkı sağladığını söylemek mümkündür Psikolog Aynur Aktürk  Sıkça Sorulan Sorular Şema Terapi Nedir? Şema terapi; kişinin genellikle çocukluk ve ergenlik döneminde güvenlik, bağlanma, sevgi, saygı gibi temel ihtiyaçlarının giderilmemesinden kaynaklanan ve kişinin gelecek yaşantısında bu giderilemeyen ihtiyaçlar yüzünden oluşan işlevsiz şemaları sebebiyle yaşadığı psikolojik rahatsızlıkları ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen güçlü bir psikoterapi modelidir.   Şema Terapi Yapıyor Musunuz? Psikoloji Antalya olarak alanında uzman ekibimizle şema terapi yapıyoruz.

Psikodinamik Psikoterapi

Geçmişte, erken çocukluk dönemlerimizde yaşadığımız olayların etkilerini bugünkü hayatımızda bilinçdışı olarak tekrar ederiz. Zaman değişir, kişiler değişir, olaylar değişir ancak kalıp, patern, döngü aynı kalır değişmez. Önce sınavda kaygılanırım, yıllar sonra sunum yaparken kaygılanırım, yıllar sonra patronumun karşısında kaygılanırım. Önce annem ihmal eder, yıllar sonra sevgilim ya da arkadaşlarım ihmal eder, yıllar sonra eşim ihmal eder, hatta boşanır, tekrar evlenirim ve yine ihmal edilirim. Terk edilirim, aldatılırım ya da şiddete maruz kalırım falan…  Çünkü biz yetişkinlerin bugün işlevsel olmayan davranışları ya da psikolojik sorunları (panik atak, obsessif kompulsif bozukluk, depresyon, uyku sorunları, yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları….) hepsi geçmişteki çözümlenmemiş çatışmalar, bitirilmemiş işlerden kaynaklanan saplantılar ve bazı travmatik nitelikteki olaylar sonucunda oluşur. İşte biz bunlara travmanın tekrarı deriz… Geçmişte bize zarar veren kişilerin baskın karakter özelliklerine benzer kişileri hayatımıza alırız ki travmamızı tekrar edebilelim. Travmamızı tekrar etmemizdeki muradımız da iyileşmektir. Kişi ilişkide hasta olur, ilişkide iyileşir. Terapistiyle kurduğu ilişki bu anlamda iyileştirici ve dönüştürücü bir ilişkidir. Psikodinamik Psikoterapi Nedir? Psikodimanik terapi ekolü danışanın iç dünyasını anlamaya, anlamlandırmaya ve çözümlemeye çalışır. Bunu yapmak için şimdide yaşanan deneyimlerden ya da güncel konulardan yola çıkar. Bu ekol, bireyi sorunları, sıkıntıları, anıları, rüyaları, fantezileri ve duygularıyla birlikte “bütün bir insan” olarak ele alır. Tanıdık duygular, kendini tekrar eden döngüler irdelenir ve bunların hepsi kişinin yaşam öyküsü ve duygu dünyası bağlamında derinine araştırılır. Terapi odası dış dünyanın küçük bir prototipi gibidir. Danışan geçmişini, ailesini, ilişkilerini bugün terapi odasına ve terapistine aktarır. Yani kişinin hayatında tekrar eden ilişki dinamikleri terapist-danışan ilişkisinde de kendini gösterir. Bu tür aktarımlar terapistle birlikte bu deneyimlerin içinden geçmek, anlamlandırmak ve değiştirmek için bir fırsat olarak değerlendirilir. Psikodinamik psikoterapilerde amaç bu zor duyguların, tekrar eden kısır döngülerin ve tıkanmışlıkların kişinin zihninde yeni anlamlar kazanıp farklı şekillerde deneyimlenmesine yardımcı olmaktır.  Böylece danışanın içsel bir özgürlüğe erişmesi, olumsuz düşüncelerle baş etmesi, sorunlarını sağlıklı ve gerçekçi biçimde ele alması sağlanır. Demet Alkapar BALCI Psikoterapist / Süpervizör Sıkça Sorulan Sorular Psikoterapi nedir? Psikoterapi; psikiyatrik rahatsızlıkların veya bireyleri mutsuz, huzursuz eden konuların çözümü için başvurdukları etkili bir iyileşme yöntemidir. Psikoterapi için herhangi bir teşhise ihtiyaç yoktur; kendini daha iyi anlamak, hayatına daha iyi yön vermek ve kendi için daha iyi kararlar almak isteyen herkes bu terapiden yararlanabilir. Psikoterapi eğitimi almış uzman kişiler tarafından gerçekleştirilen psikoterapi seansları, yaklaşık olarak 45 dakika sürmektedir. Psikoterapi nasıl yapılır ve Psikoterapi kaç seans sürer? Psikoterapi eğitimi almış bir uzman tarafından psikoterapi seansları gerçekleştirilir. Uzman, danışanın psikoterapiye gelme ihtiyacı hissettiği konu veya konulara odaklanır ardından danışana iyileşme sürecinde en verimli olacak psikoterapi ekolleri belirlenerek terapi süreci başlar. Psikoterapinin kaç seans süreceği, danışanın öyküsüne ve iyileşme sürecine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Ancak haftada bir ya da haftada iki seans olarak planlanır. Minimum 6 aylık (24 seanslık) bir sürece ihtiyaç duyulmaktadır. Bu süre kişilik bozuklukları ve ağır patolojiler için 2 yılı bulmaktadır. Dinamik Psikoterapi Nedir? Farkına var, iyileş yaklaşımını savunan dinamik psikoloji; ana rahminden günümüze kadar yaşanan ve psikolojimize etki eden ne varsa; farkına vararak bilinçlenip dinamik bakış açısı geliştirme üzerine temellenen bir bilim dalıdır.  Kaygı, fobi, bağımlılık, takıntı gibi çoğu kişinin kendini kurtarmak istediği psikolojik problemlerin çözümü için etkili bir yöntemdir.

Motivasyonel Terapi

Motivasyonel terapi, içinde bulunduğu durumdan memnun olmayan ancak değişim konusunda da zorluklar yaşayan kişierle yapılan görüşme tekniklerinden bir tanesidir. Motivasyonel görüşme kişinin içinde bulunduğu zorlantının çözümlenmesi ve değişime yönelmesine yardımcı olmak amacıyla gerçekleştirilir. Motivasyon sürecini bir kişiyi gerçekleştirmek istediği değişim için harekete geçiren, hareketi sürdürmesini sağlayan ve sağladığı bu durumu istikrarlı bir şekilde devam ettiren itici güç olarak tanımlayabiliriz. Bu kimimiz için diyet, kimimiz için spor, hatta kimimiz için terapiye başlamak ve devam ettirmek olabilir. Daha pek çok şekilde örneklendirebileceğimiz hususlar için ihtiyaç duyduğumuz motivasyon süreci, bizlere aynı zamanda ilerleyen süreçlerde kararlılık, azim, irade gibi duygu durumlarını da tam olarak yaşayabileceğimiz olanaklar sağlar. Motivasyon İhtiyacı Duyulan Durumlar Kendimiz için yararlı olacağını bilsek bile bazen harekete geçmekte zorlanabileceğimiz durumlarla karşı karşıya gelmemiz mümkündür. Bununla birlikte bazen de yakaladığımız motivasyonel enerjiyi uzun süreli devam ettirme kısmında da problemler yaşayabiliriz. Bu durumların genel olarak nedeni başlamak ya da başlamamak, devam ettirmek ya da ettirmemek için sebeplerimizin olmasıdır. Örneğin kendimizi ve içsel sıkıntılarımızı anlamlandırıp çözümlemek adına terapiye başlamak isteyip, sonrasında tekrardan yüzeye çıkacak sorunlarımızla yüzleşmek istemediğimizden terapimizi erteleyebiliriz. Ya da başladığımız bir diyeti sevdiğimiz yiyeceklerden uzak kalmanın sıkıntısı ile yarım bırakabiliriz. Görüldüğü gibi motivasyon gerektiren durumlar söz konusu olduğunda bir eylemi gerçekleştirmek çelişik düşünceler barındırabilir. Motivasyonel Terapi Nasıl Sürdürülür? Motivasyonel terapi diğer terapilerde olduğu gibi her zaman işbirliği içerisinde sürdürülür. Kişinin özerkliğine saygı duyulur ve desteklenir. Danışanın deneyimleri ile bakış açısı dikkatle incelenir. Burada amaç kişiyi ikna etmek değil, çelişik düşüncelerle ilgili soru işaretlerini çözmek ve kişinin kendi kararı ile ne yapması gerektiğini yine kişinin kendisinin bulmasını sağlamaktır. Motivasyonel görüşmeler esnasında kararlar danışanlara aittir. Değişim için özkaynaklar bulunup harekete geçirilerek kişide istek uyandırılır. Bu durum kişiyi aşırı biçimde övmek pohpohlamak ile karıştırılmamalıdır. Terapistin görevi değişimle ilgili olağan süreci kolaylaştırmaktır. Bunun için terapistiniz gerektiğinde doğru soruları sorarak fark edilmeyen zorlantılarınızı size gösterebilir. Talep ederseniz terapistiniz size önerilerde bulunabilir. Yapılan araştırmalar diyet, egzersiz ve bağımlılık konusunda sıkıntı çekenlerde motivasyonel görüşmelerin yardımcı olduğunu göstermektedir. Kararlarınızı hayata geçirmekte zorlanıyorsanız, karar verdiğiniz eylemlerinizi aktivitelerinizi sürdürmekte zorlanıyorsanız ve bu durum hayatınızı etkilemeye başladıysa profesyonel yardım almanız yararlı olabilir. Uzman Klinik Psikolog Dizge Yüksel

Geçmişin Gölgesinden Kurtulamayan İlişkiler…

Yaşamımızı tümüyle incelediğimizde bugünümüzü oluşturan ve hala etkilemeye devam eden bir süreç olarak geçmiş, geçmemiştir ve belli ki geçmeyecektir… Oradan aktardıklarımızla farkında olarak ya da olmayarak bugünü ve yarını inşa ediyoruz. Geçmişimizdeki asıl kişilerle aramızda eksik kalmış olanları yani tamamlanmamış meseleleri, bitirilmemiş işleri yeni insanlarla tamamlamaya çalışıyoruz. Geçmişte üstesinden gelemediğimizi şimdi yenmeye çabalıyoruz. Tüm hayatımız boyunca nasıl sevmemiz ve sevilmemiz gerektiğini öğreten, kimlere doğru eğilimli olduğumuzu belirleyen, gideceğimiz yerin yönünü gösteren, kim olduğumuzun ve kime çekim duyduğumuzun, kiminle nasıl mümkün olduğumuzun belgesidir geçmiş. Şimdi diye bir şey yoktur. Tekrar eden geçmiş vardır ve yaşanmış olan her şey hala yaşanmaktadır. Bir an için prestijli bir şirkette yönetici olarak çalışan kırk yaşında bir kadın olduğunuzu hayal edin. İşyerindeki odanızda oturmuş sıcak ve sevecen duygularla eşinizi düşünürken onu aramaya karar veriyorsunuz. Numarasını çevirdiğinizde, telefonu sekreteri açıyor ve size eşinizin dışarıda olduğunu ve telefonu ofiste unuttuğunu söylüyor. Sevgi dolu hisleriniz bir anda yok oluyor ve yoğun bir kaygı duygusu içine giriyorsunuz. Kocam nerede? Mantığınız bir müşteri ziyaretinde olduğunu söylüyor ama kaygılanan diğer yanınız kendinizi terk edilmiş hissediyor. Artık kültürlü ve yetenekli bir kadın olmanıza rağmen, kocanıza ulaşamadığınız o anda kendinizi çocukken annenizin sizi bütün gün yabancı bir bakıcıyla yalnız bıraktığı günlerdeki kadar zayıf hissedebiliyorsunuz. Çünkü travmatik olarak algıladığımız ve acı çektiğimiz geçmişi daima tekrar ederiz. Tekrar ve tekrar sahneleriz. Örneğimizi daha da travmatize edelim ve çocukken annemiz babamız tarafından terk edildiğimizi düşünelim. Bir çocuk aklıyla elbette bunun bizim yüzümüzden olduğunu düşünmüştük. Çünkü çocuk zihni başkasını suçlamaya uzaktır, suçu kendinde aramaya yatkındır. Belki hatalarımız, yaramazlıklarımız yüzünden belki de yeterince iyi, sevilmeye değer bir çocuk olmadığımız için bizden vazgeçtiklerini, başka çocuklara annelik babalık yapmaya gittiklerini düşünmüştük. Ama o zamanlar annemizi babamızı geri kazanmayı başaramamıştık. Peki, bu hikaye bugün nasıl tekrar eder? Bugün sevgili olarak, eş olarak hayatımıza öyle kişiler seçeriz ki onlar da anne babamız gibi bizi terk etmeye eğilimli kişilerdir. Bağlanmakta ve kalmakta zorlanan, bizi cezalandırmaya yatkın, ne yaparsak yapalım eninde sonunda terk edildiğimiz ilişkiler… Neden hikâyeyi tekrar ederiz? Çünkü annemizin babamızın bizi terk edişiyle açılan yara çok acı vericidir. O yaranın tedavisi sadece orada anne babanın geri dönmesiyle mümkündü. Şimdi kendimize yine annemiz babamız gibi bizi terk etmeye müsait kişiliklerde birini eş seçeriz ve bu sefer muradımız kazanmaktır. Geçmişte hükmümüz geçmedi ama bugün başaracağız. Giden dönecek ya da gitmekle tehdit eden terk edemeyecek. Hem gideni bekleyiş çok tanıdık hem de göndermemek için direniş. Ne yaparsam, nasıl bir eş olursam benimle kalır? Bu benim suçumsa nasıl telafi edebilirim. Çabalarız, çabalarız, çabalarız… Daha iyisini hak ettiğimiz aklımıza bile gelmez. Kendimizi düzeltip olayı yönlendirmeyi, kontrol etmeyi hedefleriz… Olmadı mı başaramadık mı? Bu kez de başka bir eşte ama aynı dinamiklere sahip birinde hikâyeyi yeniden sahneler ve kendimizi onarma işine gireriz. Bu döngüyü ne zaman fark ederiz, sorgularız, duygularımızı dinleriz, çözümleriz o zaman geçmişin yanlış ve acı veren kalıplarını bir yana bırakır, kendi gerçek hikâyemizi oluştururuz. Aksi takdirde geçmişin gölgesinden kurtulamayan ilişkiler içinde kontrolümüzü yitirmiş bir halde buluruz kendimizi ve buralar gerçekten tehlikeli alanlardır. Çünkü artık sevgiyi istemeyiz, ona muhtaç oluruz. İlgi görmeyi arzu etmeyiz, ilgi görmeye tutkuyla köle oluruz. Fark edilmek için bağırır, haykırır, kendimizi yerden yere atar, çırpınır hatta intihara teşebbüs ederiz… Bitmesi ve gitmesi gerekenlere izin vermek konusunda ruhsal olarak olgunlaştıkça; artık sevgilinin gitmesini, ihmal etmesini ya da meşgul olduğu için arayamamasını çocukluğumdaki terk edilmişlik hissinden ayırmayı öğrenirim. Bunun yerine duyduğumuz kızgınlığı ya da kederi tek başımıza hallederiz. O zamanlar muhtaçtım çünkü çok küçüktüm. Annem odadan çıksa beni terk etti zannederdim. Yaşamam için varlığı elzemdi. Oysa şimdi bir erişkinim, sensiz de devam edebilirim diyebilmektir geçmişin gölgesinden kurtularak özgür ilişkiler yaşayabilmek… Kaynaklar: 1. Tezcan, Bahar. İmkânsız İlişkilerden Mümkün ilişkilere, İstanbul, Küsurat Yayınları, 2019. 2. Richo, David. Geçmiş Şimdi Olduğunda, İstanbul, Kuraldışı, 2019. 3. Hendrix, Harville. Hakettiğiniz Aşkı Yaşayın, İstanbul, Sistem yayıncılık, 2008 Uzman Klinik Psikolog Sibel Dinç Çalışkan

Eyvah! İki Yaş Sendromu mu?

Sakin, uyumlu çocuğunuz bir anda öfke krizleri yaşayan, söylediğiniz her şeye hayır diyen, kendi isteklerinin olması için sizinle inatlaşan, durduramadığınız uzun süreli ağlamalar yaşayan yeri göğü inleten bir çocuğa dönüştü ve siz bu değişim karşısında ne yapacağınızı bilemez, çaresiz bir durumda kalmış gibi mi hissediyorsunuz? Bu süreç bazen çocuğun yürümeye başlamasıyla, genelde bir buçuk- iki yaşları arasındaki süreçte, hatta nadiren üç yaşında olmasıyla yaşanan, anne babalar için oldukça zorlayıcı ve ne bir dönemdir. Bu yüzden sıklıkla ‘iki yaş sendromu’ hatta bazı kaynaklarda ‘ikinci ergenlik’ olarak geçer. Peki bu dönemin özellikleri nelerdir? Uzun süreli, durdurulamayan ağlamalar Kendini yere atma, kafayı vurma gibi hırçın davranışlar En makul denilebilecek isteklere büyük bir tepki ile karşı gelme Ani değişen ruh halleri (gülerken ağlamaya başlamak gibi) Engellenmeye karşı aşırı tahammülsüzlük Sık sık hayır deme İstenilen bir şeye takılıp, sürekli ısrar etme Daha fazla işi tek başına yapmak isteme, anne-babanın yardımından rahatsız olma Fakat aslında bu bir sendrom değil, çocuğunuzun bebeklikten çıkma, özgürlüğünü isteme, bu dünyada ben de varım deme süreci ve gelişiminin bir parçası. Yani bunları yaşıyor olmanız sağlıklı. Bu gelişim döneminin sıkıntılı geçmesinin ise birçok nedeni var. Bu gelişim döneminde çocuğunuzun hem zihinsel hem de motor becerileri çok büyük bir hızla gelişiyor ve çocuğunuz bu yeni becerilerine uyum sağlamaya çalışıyor. Onun gözünden bakıldığında dünyayı çok daha detaylı bir şekilde fark ediyor fakat zaman zaman çevresinde neler olduğunu anlayamıyor, bazı zamanlarda kendini çok güzel ifade edebilirken, bazı zamanlarda edemiyor ve kimse onu anlayamıyor. Bu zıtlıklar bazı zamanlarda çocuğun kendisinin de ne istediğini bilemez ne hissettiğini anlayamaz hale gelmesine neden olabiliyor. İşte tam bu noktada, ‘Ne istiyorsa yapıyorum ama ağlaması geçmiyor, sakinleşmiyor.’ dediğiniz anlar yaşanıyor. Çocuğunuza bu gelişim evresinde nasıl davranabileceğinize dair tavsiyeleri ‘Öfke Anlarında Çocuğa Nasıl Davranılmalı?’ adlı yazımızdan bulabilirsiniz. Denediğiniz yollar çocuğunuzu rahatlatamıyorsa ve bu öfkeli hali uzun süredir devam ediyorsa bir uzmandan yardım almayı unutmayınız.

Aldatma Psikolojisi

İlişkiler aşk, arzu, sevgi, haz gibi duyguların yoğun hissedilmesiyle başlar. Fakat kabul etmek gerekir ki zamanla bu duyguların yoğunluğu değişebilir. Aldatma, tek bir sebeple açıklanabilecek bir olay değildir. Kişiden kişiye göre anlamlandırılması değişiklik gösterebilir. Aşk bitti, cinsellik yoktu, heyecan isteğime yenik düştüm, zaaflarımı kontrol edemedim  vs.. Bazı kişiler için aldatma bir ilişkiyi bitirmek için kuvvetli bir sebepken, bazı kişiler için ilişkiye ikinci bir şans verilebilir. Maalesef bu konuda tek bir doğru yoktur. Aldatma deyince duygusal aldatma ve cinsel aldatma kavramları aklımıza gelmektedir. Kadınlara göre duygusal aldatma daha yaralayıcı olup, erkeklere göre ise cinsel aldatma daha tehdit edicidir. Aldatma bir bağlanma sorunudur. Özellikle narsisistik ve bağımlı kişilik yapısına sahip insanlarda daha çok görülür. Kendini büyük gören, eşinden üstün olduğunu düşünen kişiler kendilerini aldatmaya daha yakın görürler. İlişkideki sorunları çözemez, aynı zamanda da ayrılamazken; bir yandan sorunlardan dolayı aldatmaya sürüklenirken, diğer yandan da özgüven ve yalnız kalma kaygılarından dolayı ilişki veya evliliğini bitirememektedirler. Kişi aldatıldığında nedenini bilmek, öğrenmek ve çözmek ister. Aldatılan kişi kendini yetersiz, beğenilmeyen biri olarak görür. Bunun sonucunda haksızlığa uğradığını düşünen, öfkeli ve partnerine dokunmak istemeyen bir eş ortaya çıkar. Bazı durumlarda aldatılan kişi, sonuçlarını ve psikolojik etkilerini kaldıramayacağını düşünerek durumu reddeder. Bu durum ileriki yıllarda aldatılan kişi tarafından ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme getirilir. Yani zamanında verilmeyen bir tepki, büyüyerek ve bir takım psikolojik rahatsızlıklara yol açarak kendini gösterir. Her aldatma ilişkiyi bitirmeyebilir. Kişinin yaşadığı travmatik olayla baş edebilme becerisi, partnere olan güven, sevgi, ilişkiyi koruma ve kurtarma isteği ilişkinin iyileşebilmesi adına önemli kriterlerdir. İlişkiyi bitirmek aceleci bir karardır. Öncelikle aldatan kişi aldattığını kabul etmelidir. Daha sonra partnerler bu olayı kendi aralarında konuşmalı, anlamlandırmalıdır. Suçlamak ve hesap sormak karşı tarafı savunmaya geçirecektir ve amacına ulaşmayan bir konuşma olacaktır. Aldatılan kişi nedeni kendinde aramamalıdır. Çünkü bu bir bağlanma sorunu olup, aldatan kişi ile ilgili de olabilmektedir. Aldatma sonrası, en büyük sorun tekrar güvenmektir. Aldatan kişi, aldatılanın güven ihtiyacını gidermek için sabırlı olmalı, sık sık sorulacak olan sorulara karşı tutarlı olmalı, pes etmeden cevaplamalıdır. Aldatılan kişi, ne kadar merak ederse o kadar derine girer. Bir noktadan sonra herşeyi detayına kadar öğrenmekten vazgeçmeli, bildiği kadarıyla kabul etmelidir. Aksi takdirde sorunun ve merakın sonunun olmadığını bilmelidir. Aldatan kişi, bir an önce herşeyin normale dönmesi için aceleci davranmamalıdır. Aldatılan kişi, daha fazla detay talep ederse, bunlar açıklanmamalıdır.  Bu zorlu süreçte birçok karmaşık faktör iç içe geçmiş bir şekilde rol oynadığı için hem aldatılan hem de aldatan eşin psikolojik yükü oldukça fazladır. Bu sebeple, her iki çiftin de bu süreci en az zararla atlatabilmesi için bir psikoterapistten yardım almaları önemlidir. Aldatılan eşin yoğun duygularını, öfkesini, kafa karışıklığını yönetebilmesi için; aldatan eşin ise onu bu seçeneğe yönelten duygusal, davranışsal ve iletişimsel sorunlarını anlayabilmek ve bu faktörleri çözümleyebilmek için bir uzman yardımına ihtiyacı olabilir. Evliliğin sonlanacağı durumlarda bile, eşlerin bunu sağlıklı bir duygudurumuyla yapabilmesi noktasında da yine bir uzman desteğine başvurmak oldukça önemlidir. Uzman Klinik Psikolog Seren Akman

Duygu Odaklı Terapi Eğitimi

Duygu Odaklı Terapi, psikoterapötik değişimlerde duygunun rolünü anlamaya yönelik terapi yöntemidir. Duygu Odaklı Terapi, duygunun yaşam deneyimi ve psikoterapideki değişimlere katkısının ve anlamının detaylı ve dikkatli analizi üzerine kurulmuştur. Bu odak, danışanla terapist arasında düzeltici duygusal deneyimin yanı sıra hem danışan, hem terapist tarafından duygunun farkına varılması, kabul edilmesi, ifade edilesi, kullanılması, düzenlenmesi ve dönüştürülmesine götürür. Duygu Odaklı Terapinin Hedefi:Duygular yoluyla kendiliğin güçlendirilmesi, duygunun düzenlenmesi ve yeni anlamlar oluşturulması.  Not: Eğitim yaşantısaldır, duygularla çalışma becerisini eğitim boyunca uygulamalarla kazandırmayı hedefler. Eğitim Tarihleri: 1. Modül: 27-28 Temmuz 2019;2. Modül: 03-04 Ağustos 2019;3. Modül: 24-25 Ağustos 2019 Eğitim Süresi: Eğitim 3 modülden, her modül 2 günden oluşmaktadır.  Eğitim Ücreti: Her bir modül ücreti 900 TL’sıdır. Kayıt-İrtibat: Gül Demir – 0553 127 26 66 Eğitim İçeriği: 1. MODÜL Duygu Odaklı Terapinin ortaya çıkışı ve gelişim süreci Duygu kuramı hakkında bilgilendirme Diğer kuramlar ile Duygu Odaklı Terapinin karşılaştırılması Duygular ve duygusal zekâ Duyguların işlevleri Duygu şemaları Duygu türleri Duygu süreçleri Uygulama ve süpervizyon    2. MODÜL Duygu Odaklı Terapide vaka formülasyonu Duygu Odaklı Terapinin evreleri Birincil duyguya varış Bir duygunun sağlıklı olup olmadığını değerlendirmek Uyumsuz duyguları tespit etmek Sağlıklı duygulara ulaşmak Duygu Odaklı Terapistin tepkisi ve müdahalesi Duyguların düzenlenmesi Uygulama ve süpervizyon    3. MODÜL Duygu Odaklı Terapi süreci Terapötik ilişki Duygusal deneyimlere ulaşma ve duygusal dönüşüm Çatışmalı ve tamamlanmamış işlerde Duygu Odaklı Terapi teknikleri Duygu Odaklı Terapinin çalıştığı duygusal problemler Duygu Odaklı Terapinin bireysel terapilerde kullanımı Üzüntü, öfke, utanç, korku ve kaygı duygularıyla çalışabilme Uygulama ve süpervizyon Eğitimci: Uzman Klinik Psikolog Yücel SÖZER1975 İstanbul doğumludur. 1997 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuş; 2005 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi, Uygulamalı Psikoloji Yüksek Lisans programını; 2015 yılında da İstanbul Esenyurt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programını tamamlamıştır. İstanbul Ticaret Üniversitesinde, Prof. Dr. Özcan Köknel ile “suçlularda duygusal zekâ etkeni” üzerine proje çalışması gerçekleştirmiştir. Uzman Klinik Psikolog Yücel SÖZER, kişilik bozuklukları, takıntılar, depresyon, anksiyete, panik atak, sosyal fobi, evlilik ve aile alanlarında yetişkinlerle çalışmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapiler, Bütüncül Terapi, Hipnoz, Duygu Odaklı Terapi, Evlilik ve Cinsel Terapileri genel uzmanlık alanlarıdır. İletişim becerileri, stres yönetimi, öfke kontrolü, duygusal zekâ konularında eğitim ve seminerler sunmaktadır.  Yücel SÖZER, Canda Özür Olmaz Derneği, Cinsel Sağlık, Evlilik ve Aile Danışmanlığı Derneği kurucu üyesidir. Etkinlik Detayları BAŞLANGIÇ ZAMANI : 27 TEMMUZ 2019 BİTİŞ ZAMANI : 25 AĞUSTOS 2019 YER : ANTALYA ORGANİZASYON : PSİKOLOJİ ANTALYA KATEGORİ : EĞİTİM TELEFON : 0553 127 26 66 EMAİL : sdc@psikolojiantalya.com Facebook Twitter Youtube Instagram