Yaşamımızı tümüyle incelediğimizde bugünümüzü oluşturan ve hala etkilemeye devam eden bir süreç olarak geçmiş, geçmemiştir ve belli ki geçmeyecektir… Oradan aktardıklarımızla farkında olarak ya da olmayarak bugünü ve yarını inşa ediyoruz. Geçmişimizdeki asıl kişilerle aramızda eksik kalmış olanları yani tamamlanmamış meseleleri, bitirilmemiş işleri yeni insanlarla tamamlamaya çalışıyoruz. Geçmişte üstesinden gelemediğimizi şimdi yenmeye çabalıyoruz.
Tüm hayatımız boyunca nasıl sevmemiz ve sevilmemiz gerektiğini öğreten, kimlere doğru eğilimli olduğumuzu belirleyen, gideceğimiz yerin yönünü gösteren, kim olduğumuzun ve kime çekim duyduğumuzun, kiminle nasıl mümkün olduğumuzun belgesidir geçmiş. Şimdi diye bir şey yoktur. Tekrar eden geçmiş vardır ve yaşanmış olan her şey hala yaşanmaktadır.
Bir an için prestijli bir şirkette yönetici olarak çalışan kırk yaşında bir kadın olduğunuzu hayal edin. İşyerindeki odanızda oturmuş sıcak ve sevecen duygularla eşinizi düşünürken onu aramaya karar veriyorsunuz. Numarasını çevirdiğinizde, telefonu sekreteri açıyor ve size eşinizin dışarıda olduğunu ve telefonu ofiste unuttuğunu söylüyor. Sevgi dolu hisleriniz bir anda yok oluyor ve yoğun bir kaygı duygusu içine giriyorsunuz. Kocam nerede? Mantığınız bir müşteri ziyaretinde olduğunu söylüyor ama kaygılanan diğer yanınız kendinizi terk edilmiş hissediyor. Artık kültürlü ve yetenekli bir kadın olmanıza rağmen, kocanıza ulaşamadığınız o anda kendinizi çocukken annenizin sizi bütün gün yabancı bir bakıcıyla yalnız bıraktığı günlerdeki kadar zayıf hissedebiliyorsunuz. Çünkü travmatik olarak algıladığımız ve acı çektiğimiz geçmişi daima tekrar ederiz. Tekrar ve tekrar sahneleriz.
Örneğimizi daha da travmatize edelim ve çocukken annemiz babamız tarafından terk edildiğimizi düşünelim. Bir çocuk aklıyla elbette bunun bizim yüzümüzden olduğunu düşünmüştük. Çünkü çocuk zihni başkasını suçlamaya uzaktır, suçu kendinde aramaya yatkındır. Belki hatalarımız, yaramazlıklarımız yüzünden belki de yeterince iyi, sevilmeye değer bir çocuk olmadığımız için bizden vazgeçtiklerini, başka çocuklara annelik babalık yapmaya gittiklerini düşünmüştük. Ama o zamanlar annemizi babamızı geri kazanmayı başaramamıştık. Peki, bu hikaye bugün nasıl tekrar eder?
Bugün sevgili olarak, eş olarak hayatımıza öyle kişiler seçeriz ki onlar da anne babamız gibi bizi terk etmeye eğilimli kişilerdir. Bağlanmakta ve kalmakta zorlanan, bizi cezalandırmaya yatkın, ne yaparsak yapalım eninde sonunda terk edildiğimiz ilişkiler… Neden hikâyeyi tekrar ederiz? Çünkü annemizin babamızın bizi terk edişiyle açılan yara çok acı vericidir. O yaranın tedavisi sadece orada anne babanın geri dönmesiyle mümkündü. Şimdi kendimize yine annemiz babamız gibi bizi terk etmeye müsait kişiliklerde birini eş seçeriz ve bu sefer muradımız kazanmaktır. Geçmişte hükmümüz geçmedi ama bugün başaracağız. Giden dönecek ya da gitmekle tehdit eden terk edemeyecek. Hem gideni bekleyiş çok tanıdık hem de göndermemek için direniş.
Ne yaparsam, nasıl bir eş olursam benimle kalır? Bu benim suçumsa nasıl telafi edebilirim. Çabalarız, çabalarız, çabalarız… Daha iyisini hak ettiğimiz aklımıza bile gelmez. Kendimizi düzeltip olayı yönlendirmeyi, kontrol etmeyi hedefleriz… Olmadı mı başaramadık mı? Bu kez de başka bir eşte ama aynı dinamiklere sahip birinde hikâyeyi yeniden sahneler ve kendimizi onarma işine gireriz. Bu döngüyü ne zaman fark ederiz, sorgularız, duygularımızı dinleriz, çözümleriz o zaman geçmişin yanlış ve acı veren kalıplarını bir yana bırakır, kendi gerçek hikâyemizi oluştururuz. Aksi takdirde geçmişin gölgesinden kurtulamayan ilişkiler içinde kontrolümüzü yitirmiş bir halde buluruz kendimizi ve buralar gerçekten tehlikeli alanlardır. Çünkü artık sevgiyi istemeyiz, ona muhtaç oluruz. İlgi görmeyi arzu etmeyiz, ilgi görmeye tutkuyla köle oluruz. Fark edilmek için bağırır, haykırır, kendimizi yerden yere atar, çırpınır hatta intihara teşebbüs ederiz…
Bitmesi ve gitmesi gerekenlere izin vermek konusunda ruhsal olarak olgunlaştıkça; artık sevgilinin gitmesini, ihmal etmesini ya da meşgul olduğu için arayamamasını çocukluğumdaki terk edilmişlik hissinden ayırmayı öğrenirim. Bunun yerine duyduğumuz kızgınlığı ya da kederi tek başımıza hallederiz. O zamanlar muhtaçtım çünkü çok küçüktüm. Annem odadan çıksa beni terk etti zannederdim. Yaşamam için varlığı elzemdi. Oysa şimdi bir erişkinim, sensiz de devam edebilirim diyebilmektir geçmişin gölgesinden kurtularak özgür ilişkiler yaşayabilmek…
Kaynaklar:
1. Tezcan, Bahar. İmkânsız İlişkilerden Mümkün ilişkilere, İstanbul, Küsurat Yayınları, 2019.
2. Richo, David. Geçmiş Şimdi Olduğunda, İstanbul, Kuraldışı, 2019.
3. Hendrix, Harville. Hakettiğiniz Aşkı Yaşayın, İstanbul, Sistem yayıncılık, 2008