Sevildiğimizi bilmek, içimizi ısıtan, güvende hissettiren ve bizi hayata bağlayan bir güçtür. Sevilmeyi istemek, yalnızca mutlu olmak için değil, kim olduğumuzu anlamak ve kendimizi değerli hissetmek için de hayati bir ihtiyaçtır. Bu yazıda, sevgi ihtiyacımızın derinliklerine inerken, neden bu duyguyu bu kadar güçlü bir şekilde arzuladığımızı ve bunun hayatımıza olan etkilerini keşfedeceğiz. Sevgi İhtiyacının Kaynağı Bağlanma Teorisi ve Sevgi Arayışı Bağlanma teorisine göre, insanlar doğdukları andan itibaren güvenli bağlanma ilişkilerine ihtiyaç duyarlar. Bebeklikte ebeveynlerle kurulan bu bağ, yetişkinlikte de sevgi ve kabul görme ihtiyacı olarak devam eder. Sevilmeyi istemek, sadece bir duygusal talep değil, aynı zamanda hayatta kalma içgüdümüzün bir yansımasıdır. Aidiyet ve Kabul Edilme İhtiyacı İnsan, sosyal bir varlıktır ve bir topluluğa ait hissetmek ister. Sevildiğini hissetmek, kişinin kendini kabul edilmiş ve değerli görmesini sağlar. Aksi durumda, kişi yalnızlık ve değersizlik duygularıyla karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, sevilmeyi istemek aynı zamanda aidiyet arayışının bir parçasıdır. Sevginin Psikolojik Etkileri Sevildiğini hissetmek, ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Kendine güveni artırır, stres seviyesini azaltır ve yaşamdan alınan tatmini yükseltir. Sevgi dolu ilişkiler içinde olan bireyler, duygusal anlamda daha dayanıklı olur ve zorluklarla başa çıkmada daha başarılıdır. Sevilmek İstemek Neden Hayatımızda Önemlidir? Sevgi, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biridir ve hayatımıza dokunan her anı şekillendirir. Psikolojik açıdan, sevgi arayışı bir tür duygusal hayatta kalma mekanizmasıdır. Sevildiğimizi hissetmek, dünyaya ait olduğumuzu ve değerli olduğumuzu gösterir. Bu his, içsel güvenliğimizi ve öz güvenimizi besler. Sevgi, sadece keyif verdiği için değil, aynı zamanda ruh sağlığımızı koruyarak zorluklarla başa çıkmamıza yardımcı olduğu için de önemlidir. Sevilmek isterken, siz başkalarına ne kadar sevgi gösterebiliyorsunuz? Bu soruya vereceğiniz yanıt, hem ilişkilerinizin kalitesini hem de kendi mutluluğunuzu yeniden değerlendirmek için bir fırsat olabilir. Sevgi, İnsan Olmanın Kalbinde Yatar Sevgiye duyduğumuz bu ihtiyacın farkında olmak, ilişkilerimizi daha sağlıklı ve anlamlı kılar. Ancak sevginin karşılıklı bir süreç olduğunu unutmamalıyız. Başkalarına ne kadar sevgi verebildiğimiz, aynı zamanda ne kadar sevildiğimizi de şekillendirir. Sevgi, sadece alındığında değil, verildiğinde de anlam bulur. Bu nedenle, sevilmenin gücünü hem alırken hem de başkalarına aktarırken keşfetmek, hayatımızı daha tatmin edici hale getirebilir. Eğer bu konuda daha fazla destek almak ve ilişkilerinizi derinleştirmek isterseniz bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi
Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi Birine bağlanmak hem umut verici hem de korkutucu olabilir. Kalbinizi açmak, sizi sevginin en derin sularına götürebileceği gibi, terk edilme korkusuyla da yüzleştirebilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler için bu hisler daha da yoğun yaşanır. Sürekli sevgi arayışı içinde olsalar da, bağlanmaktan korkarlar. Peki, bu duyguların kökeni nedir ve nasıl başa çıkabiliriz? Kaygılı Bağlanma Nedir? Kaygılı bağlanma, genellikle çocukluk dönemindeki deneyimlerle şekillenen bir bağlanma stilidir. Ebeveynlerin tutarsız veya aşırı koruyucu tutumları, çocuğun güvensizlik duyguları geliştirmesine yol açabilir. Bu güvensizlik, ilerleyen yaşlarda ilişkilerde bağlanma korkusuna dönüşebilir. Kişi, partnerine yakın olmayı arzularken aynı zamanda terk edilme korkusuyla mesafeli davranabilir. Bu içsel çatışma, hem kişinin kendisi hem de partneri için zorlayıcı olabilir. Kaygılı Bağlanmanın İlişkilerdeki Etkileri Kaygılı bağlanma, ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açabilir. Kaygılı bağlanmaya sahip kişiler, sürekli olarak partnerlerinden onay ve sevgi arayışı içindedir. İlişkide her an terk edilme kaygısı yaşayan bireyler, bu korku yüzünden ilişkide güvensiz hissedebilir. Eleştirilere karşı aşırı hassas olan bu kişiler, en ufak bir mesafe ya da ilgisizlik durumunda büyük endişe yaşayabilirler. Bu tür belirtiler, ilişki dinamiğinde çatışmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Partnerin duygusal taleplerine yanıt verememesi, kaygıyı daha da artırabilir. Bağlanma Korkusunu Aşmak Mümkün Öncelikle, duygusal farkındalık geliştirmek önemlidir. Kişi, içsel kaygılarının farkına vararak bu duyguların kökenine inebilir ve korkularının geçmiş deneyimlerden kaynaklandığını fark edebilir. Bir diğer önemli adım, partnerle açık ve dürüst bir iletişim kurmaktır. Kişi, duygularını saklamadan, korkularını ve beklentilerini partneriyle paylaşmalıdır. Böylece, ilişkide daha fazla anlayış ve güven inşa edilebilir. Bu tür bir iletişim, hem bireyin kendini daha güvende hissetmesini sağlar hem de ilişkiyi daha sağlıklı bir zemine oturtur. Son olarak, profesyonel bir destek almak oldukça etkili olabilir. Kaygılı bağlanma, derinlerde yatan duygusal yaraların bir sonucudur ve bu yaraların profesyonel rehberlikle iyileştirilmesi mümkündür. Bir terapist veya psikolog eşliğinde yapılacak duygusal çalışmalar, kişinin ilişkilerinde daha dengeli ve güvenli bir bağ kurmasına yardımcı olabilir. Kaygılı bağlanma yaşadığınızı düşünüyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
İlişkiniz Ne Kadar Sağlıklı? Hiç Düşündünüz Mü?
İlişkiniz Ne Kadar Sağlıklı? Hiç Düşündünüz Mü? Bir ilişki içinde olmak, hayatın en güzel ve anlamlı deneyimlerinden biri olabilir. Ancak bazen bu ilişkide gerçekten mutlu olup olmadığımızı, sağlıklı bir bağ kurup kurmadığımızı sorgulamayı unuturuz. Sevgi, güven ve saygı gibi temel değerler var mı? Peki ya iletişim, anlayış ve destek? Günlük yaşamın koşuşturmacası içinde bu soruları kendimize sormak, ilişkinizin ne kadar sağlıklı olduğunu anlamak açısından önemlidir. Hiç düşündünüz mü, sağlıklı bir ilişki içerisinde misiniz? İletişim ve Duygusal Paylaşım İletişim, sağlıklı bir ilişkinin bel kemiğidir. Partnerinizle açık, dürüst ve yapıcı bir şekilde konuşabiliyor musunuz? Duygularınızı ve düşüncelerinizi rahatça paylaşabiliyor musunuz? Birbirinizi dinleyip anlama çabası gösteriyor musunuz? Sağlıklı ilişkilerde her iki taraf da duygularını ifade etmekten çekinmez ve karşılıklı olarak birbirine saygı gösterir. Eğer iletişimde sürekli engeller yaşıyorsanız, ilişkinizde bir dengesizlik olabilir. Güven ve Bağımsızlık Güven, ilişkilerde olmazsa olmaz bir unsurdur. Partnerinizle aranızda sağlam bir güven bağı var mı? Ayrıca, sağlıklı bir ilişki, her iki bireyin de bağımsız kalabilmesine olanak tanır. Kendi kişisel alanınıza ve hobilerinize zaman ayırabiliyor musunuz? Partnerinizin de bunu yapmasına izin veriyor musunuz? Birbirinize güvenmek, sürekli kontrol etme ihtiyacını ortadan kaldırır ve bireysel özgürlüklerinize saygı duyulan bir ilişki yaratır. Destek ve Empati Sağlıklı bir ilişkide, partnerler birbirlerini destekler ve zor zamanlarda yanlarında olurlar. Partnerinizle aranızdaki empati ve anlayış ne kadar güçlü? Hayatınızdaki başarılarınızı ve zorluklarınızı paylaşırken birbirinizi destekleyebiliyor musunuz? Duygusal olarak partnerinize destek olabilmek ve aynı desteği ondan alabilmek, ilişkinin sağlıklı bir temelde ilerlemesini sağlar. İlişkiniz Sağlıklı mı? Gerçek bir bağlılık; güven, sevgi ve saygı ile yoğrulmuş, her iki tarafın da kendini mutlu ve huzurlu hissettiği bir alan yaratmaktır. İlişkinizin dinamiklerini gözden geçirmek ve bu yazıda belirtilen maddeleri hayatınıza entegre etmek, ilişkinizi dönüştürebilir. Unutmayın, sağlıklı bir ilişki yalnızca sevgiyle değil, karşılıklı emekle de inşa edilir. İlişkinizi daha sağlıklı bir geleceğe taşımak için uzman desteğine ihtiyaç duyuyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Ayrılık Sonrası Duygusal Yaraları Sarmak
Ayrılık, kalbimizin derinliklerinde yankı bulan bir acıdır; bir ilişkinin sona ermesi, sadece iki insanın yollarını ayırması değil, aynı zamanda hayallerin, umutların ve paylaşılan anıların da geride kalması demektir. Bu anlarda, içimizdeki boşluk büyüyebilir ve hayatımızın dengesi sarsılabilir. Ancak her yara gibi, duygusal yaralar da zamanla iyileşebilir ve bu süreci doğru yöneterek hayatımıza yeniden yön vermek mümkün olabilir. Peki duygusal yaraları sarmak için neler yapabilirsiniz? 1. Kendinizi Anlamaya Zaman Ayırın Ayrılık sonrası en önemli adımlardan biri, kendinize zaman tanımak olabilir. Bu süreçte hissettiğiniz duyguları kabul etmek ve onları anlamak, duygusal yaralarınızı sarma yolunda önemli bir adım olabilir. Duygularınızı bastırmak yerine onları fark etmek ve onlarla yüzleşmek, kendinizi yeniden keşfetmek için bu zamanı bir fırsat olarak değerlendirmek isteyebilirsiniz. Yaşadığınız bu duyguları kabullenmek, ilişkinizin de sonlandığını kabullenmenize olanak tanıyabilir. 2. Sonlanan İlişkinize Bir Göz Atın Ayrılık sonrası, geride bıraktığınız ilişkinizi objektif bir şekilde değerlendirmek faydalı olabilir. İlişkinin dinamiklerini, iletişim şeklinizi ve yaşadığınız duygusal tecrübeleri yeniden gözden geçirerek aslında neyin sizi üzdüğünü anlamaya çalışın. Kaybettiğiniz şey gerçekten ilişkinin kendisi ve hissettirdiği güzel duygular mı yoksa beklentileriniz ve hayalleriniz mi? İlişkinize gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmak, ayrılık acısını hafifletebilir ve gelecekteki ilişkileriniz için daha sağlam bir temel oluşturmanıza yardımcı olabilir. 3. Profesyonel Destek Alın Ayrılık sonrası duygusal yaraları sarmanın en etkili yollarından biri destek almaktır. Bu destek yakın arkadaşlarınızdan ve ailenizden gelebilir. Ancak yaşamakta olduğunuz bu yıkıcı süreç yaşamınızı zorlu bir duruma sokuyorsa, uzman klinik psikolog desteği alarak duygularınızı doğru şekilde anlayabilir, yalnız olmadığınız bilincini kazanabilir ve süreci daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz. 4. Size İyi Gelen Aktivitelere Yönelin Ayrılık, hayatınızda yeni bir başlangıç yapmak veya ertelediğiniz aktivitelere yönelmek için bir fırsat olabilir. Yeni hobiler edinmek, film izlemek gibi size iyi hissettiren aktiviteleri hayatınıza daha çok dahil etmek, ertelediğiniz hedeflere odaklanmak duygusal yaraları sarmak konusunda etkili olabilir. Öz bakım aktivitelerine bu şekilde vakit ve alan yaratmak kendinize olan güveninizi de inşa etmenizde faydalı bir adım olabilir. Bu zorlu süreçte kendinize karşı nazik olun ve iyileşmek için gerekli adımları atın. Yaralarınızı sarmak zaman alabilir ancak atacağınız adımların sonucunda şu anki hislerinizden daha iyi bir konumda kendinize yer edinebilirsiniz. Bu yolculukta bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Terk Edilme Korkusu Nasıl Yenilir?
Terk edilme korkusu, modern ilişkilerin görünmez zinciridir ve pek çok kişinin duygusal hayatını gölgeleyebilir. Bu korku, insanları derinden etkileyerek hem kişisel gelişimlerini hem de ilişkilerini zedeleyebilir. Terk edilme korkusunu yenmek, sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurabilmenin kapısını açan bir anahtar niteliğindedir diyebiliriz. Peki, bu korkuyla nasıl başa çıkabiliriz? Terk edilme korkusunu yenmek için atabileceğiniz adımlara birlikte bakalım. Terk Edilme Korkusunun Nedenleri Çocukluk Dönemi Travmaları Terk edilme korkusunun kökenleri genellikle çocukluk dönemine dayanır. Ebeveynler tarafından ihmal edilme, terk edilme, sevilen bir kişinin kaybı veya sevgi eksikliği gibi deneyimler, ilerleyen yaşlarda bu korkunun gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle, çocukluk döneminde yaşanan travmaları anlamak ve bu konuda profesyonel yardım almak önemlidir. Düşük Öz saygı ve Güvensizlik Düşük öz saygı ve güvensizlik de terk edilme korkusunun başlıca nedenlerindendir. Kişinin kendine olan güven eksikliği, ilişkilerde sürekli olarak terk edilme endişesi yaşamasına yol açabilir. Bu durum, hem kişinin kendine olan saygısını hem de ilişkilerini olumsuz etkiler. Terk Edilme Korkusunu Yenmenin Yolları 1. Profesyonel Yardım Almak Terk edilme korkusunu yenmek için en etkili yollardan biri, bir psikologdan yardım almaktır. Uzmanlar, korkularınızın kökenini anlamanıza ve bu korkularla başa çıkma stratejileri geliştirmenize yardımcı olabilir. Terapi süreci, bilinçaltında yatan travmaların çözülmesini ve sağlıklı bir öz saygı geliştirilmesini sağlar. 2. Kendinizi Tanımak ve Kabullenmek Kendinizi tanımak ve kabullenmek, terk edilme korkusunu yenmenin önemli bir adımıdır. Güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfederek bu yönlerinizle barışabilirsiniz. Kendinize değer verdiğinizde, terk edilme korkusuyla başa çıkmanız daha kolay olacaktır. 3. Sağlıklı İletişim Kurmak İlişkilerde sağlıklı iletişim, terk edilme korkusunu azaltma yolunda atabileceğiniz önemli adımlardandır. Duygularınızı ve düşüncelerinizi açık bir şekilde ifade edip partnerinizle güven temelli bir ilişki kurabilirsiniz. İletişim eksikliği, yanlış anlaşılmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Bu nedenle, açık ve dürüst bir iletişim kurmaya özen gösterin. 4. Geçmişi Geride Bırakmak Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlere takılı kalmak, mevcut ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir. Geçmişi bırakmak ve anı yaşamak, terk edilme korkusunu yenmek için önemlidir. Geçmişteki deneyimlerden ders çıkarmak gerekir elbette, ancak bu deneyimlerin şu anki ilişkilerinizi yönetmesine izin vermeyin. Geçmişinizde aşmakta güçlük çektiğiniz deneyimlerle ilgili olarak da bir uzman desteğine başvurabilirsiniz. 5. Kendinize Zaman Ayırmak Kendinize zaman ayırmak, kendi ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi anlamanıza yardımcı olabilir. Kendi başınıza zaman geçirmek, bağımsızlığınızı ve öz güveninizi artırır. Bu da terk edilme korkusuyla başa çıkmanızda size güç verecektir. Terk edilme korkusu, doğru adımlar atıldığında yenilebilir bir durumdur. Profesyonel yardım almak, kendinizi tanımak ve sağlıklı iletişim kurmak bu süreçte size yardımcı olacak temel adımlardır. Unutmayın, herkesin değeri vardır ve siz de sağlıklı ve mutlu ilişkileri hak ediyorsunuz. Kendi değerinizi anlayarak terk edilme korkusunun gölgesinden uzaklaşmaya hazırsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Projeksiyon Yani Psikolojide Yansıtmaya Dair
Her bireyin sevdiği özellikleri de vardır sevmediği özellikleri de. Örneğin; özgüveni yüksek olan ve bununla gurur duyan bir birey, aşırı tez canlılığı yüzünden hata yapıyor ve bu özelliğinden hiç hoşlanmıyor olabilir. Kişi, sevdiği bu özelliğini dışa vururken hatalara sebep olan tezcanlılık özelliğini sevmiyor ve kabullenmiyor olabilir. Tam da bu noktada tezcanlılığın sebep olduğu o sabırsız ve aceleci davranışlar, sanki bir başkasında varmış gibi ortalığa saçması; yansıtma yani psikolojide projeksiyon olarak tanımlanır. Bu durum tamamen bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkar ve bu bireyler, sorunların kendinde değil kendi dışındaki nedenlere bağlı olduğuna inanırlar. Projeksiyonun Ortaya Çıkma Sebepleri Nelerdir? Kişide strese sebep olan, içinde bulunduğu durumdan uzaklaşmak istediği anlarda bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkan projeksiyon; aslında olumsuz durumlarda benlik bütünlüğünü sağlamak amacıyla oluşur. Kişi; suçlu, başarısız, hatalı veya eksik olduğunu hissettiği düşünce ve davranışları başkalarının üzerine atarak o düşünce veya davranışı sanki kendine ait değilmiş gibi varsayar. Örneğin; satış departmanında işe giren bir kişinin, birkaç ayda hedeflerini tutturamaması üzerine, performansını düşünmesi yerine ekonominin kötü olması ya da ülkenin iyi yönetilememesi gibi sorunları yansıtması; psikolojide projeksiyona iyi bir örnektir. Kişi, kötü bir satışçı olduğunu kabul etmeyerek bu durumu ülke ekonomisine yansıtmıştır. Bu durumda da psikolojik olarak kendini korumaya almıştır. Bir başka örnek olarak, karısını aldatan bir kişinin karısının davranışlarının kendisini bu duruma düşürdüğünü vurgulaması da, projeksiyona romantik ilişkiler çerçevesinde bir örnektir. Veya aldatma arzusunu bastırmakta zorlanan bir kişinin, partnerinin-eşinin kendisini aldattığı takıntısına kapılması da bir yansıtma örneğidir. Projeksiyonu narsisist kişilik bozukluğuna sahip kişiler de çok kullanmaktadır. Bu kişiler genellikle; empatiden uzak, küçümseyici, suçlayıcı davranışlar sergilerler. Narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişilere bu davranışlara sahip olduğu dile getirildiğinde; genellikle esas suçun karşı tarafta olduğu, karşıda hata olduğu için bu davranışları sergilediklerini ifade ederler. Narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişilerde bu düşünce ve davranışlar fazlaca görülür, kendilerini hep mükemmel olarak özümsedikleri için hata yapma ihtimalleri yoktur; ortada bir hata veya suç varsa kaynağı hep karşı taraf veya dış etmenlerdir. Eğer gündelik yaşamda sürekli olarak yansıtma yapıyorsanız ve bu durum hayatınızı ve ilişkilerinizi zedeliyorsa bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bizimlewww.psikolojiantalya.com adresinden ya da +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Terapötik İlişki ve Önemi
İlişkiler, bireylerin bağlantı kurmasına yarayan en önemli unsurdur. Aynı zamanda ilişkiler, insan hayatına yön vererek hayatı kökünden değiştirebilecek güce sahiptir. Sosyal hayatımızda yer edinen ilişkilerimiz aynı zamanda profesyonel hayatımızda da önemli bir büyüklüğe sahiptir. İlişkilerin pek çok çeşidi vardır ve bunlardan biri arkadaşlarımız veya ailemiz ile kurduğumuz sosyal ilişkidir. Bu ilişki türü duygulara yöneliktir. Ancak ilişkiler yalnızca duygulara yönelik olmaz. Profesyonel hayatta bireylerin hayatına pozitif yönde etki etmek adına kurulan bir ilişki türü olan terapötik ilişki, bireylerin psikolojik problemlerinin çözümü doğrultusunda danışan ile danışman arasında kurulan özel bir ilişkidir. Bu özel ilişki, iki tarafın da birbirini tanıması, danışmanın danışanın sorunlarının çözümü için belirleyeceği en iyi yolları güven ve dayanışma içerisinde sürdürmesidir. Terapötik İlişki Nasıl Kurulmalıdır? Terapötik İlişkinin Kuralları Nelerdir? Terapötik ilişki için aynı zamanda kişinin sosyal hayatında kurduğu ilişkiden bağımsız olarak kurulan profesyonel bir ilişki türü denebilir. Danışman ile sağlıklı bir ilişki kurulması için kişinin kendini açık ve özgürce ifade etmesi çok önemlidir. Öte yandan terapötik ilişki, belirli etik kurallar etrafına çerçevelenmesi gereken, mahremiyetin önemli olduğu bir ilişkidir. İlişkinin kurulmasındaki amaç; danışmanın, danışan kişinin iç dünyasını keşfetmesi ve sorunlarına odaklanarak kişinin farkındalığını artırması yönündedir. Bu ilişkinin filizlenebilmesi için uyulması gerekli çok önemli unsurları içinde barındırır. Bunlardan bazıları şunlardır; -Terapist terapi süresince danışanın kendisi dışında ailesinden yakınlarından ya da arkadaşlarından kişilerle danışanın bilgisi ve izni olmadan görüşmez. -Terapist ile seans saatleri dışında acil durumlar dışında ilişki kurulmaz. -Terapist hediye kabul etmez. (Hediye verme gibi eylemler kendini gösterdiğinde bunlar terapi süreci çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılır.) – Terapist sosyal ortamlarda ve sosyal ilişkiler içinde danışan ile birlikte yer almaz. Hatta dış ortamlarda rastlanıldığında danışanın gizlilik kuralı çerçevesinde güvenliği uyarınca selamlaşma ve konuşma ortamından uzak kalmak terapistin eğilimi olacaktır. – Terapist terapisini yürüttüğü danışanın yakını olan birinin terapisinin sorumluluğunu üstlenmez. -Terapinin yapılacağı zaman diliminin önceden belirlenmiş olması, -Görüşmenin terapiye uygun ve dikkat dağıtmayacak bir oda içinde gerçekleşmesi gibi detaylar çok mühimdir. Terapötik ilişki içerisinde gizlilik çok önemlidir. Danışmanın sorunlara tarafsızca ve sonuç odaklı yaklaşması çok önemlidir. Terapötik ilişki; sosyal ilişkilerde olduğu gibi bir samimiyet içermez. Bu sebeple de özel hayatta görüşülen kişilerle danışman dahi olsa seans yapılmamalıdır. Tamamiyle profesyonel, sonuç odaklı, güven çerçevesi içerisinde ve yalnızca danışan ile danışman rollerinde olunmalıdır. Terapötik İlişkinin İletişim Teknikleri Nelerdir? -Yakından İlgilenme: Danışman; danışanının düşüncelerinin önemli olduğunu ona hissettirmelidir. Bu, yakından ilgilenme tekniği ile gerçekleştirilir. Danışanın kendine güveninin artması, daha özgürce konuşması için danışan ile yakından ilgilenmek çok önemlidir. -Konuşmaya Açık Davet: Danışmanın danışana açık uçlu sorular sormasıyla danışanının kendisine açılmasını ve konuları açıkça anlatmasını sağlamaya yarayan bir yöntemdir. Danışman ne kadar açık uçlu sorular sorarsa, danışanı da anlatmak istediği konuyu geniş perspektifte anlatabilir. Danışanın kaygılarını ve korkularını ortaya çıkartmak için bu teknik çok önemlidir. Danışmanın “Bu size nasıl hissettiriyor?” ya da “Bu düşünceler size neyi çağrıştırıyor?” gibi açık uçlu soruları sorması, danışanın verimli bir danışmanlık deneyimi geçirmesi için önemli parçalardır. -Asgari Düzeyde Teşvik: Danışmanın daha az konuşup, danışanın daha fazla konuştuğu tekniktir. Bu teknikte danışman, konuşmasını minimum derecede tutarak danışanı daha fazla konuşmaya teşvik etmeyi amaçlar. Arada anahtar kelimeler söyleyerek danışanın konuşmasını destekler. Bu şekilde danışan, anlattığı konularda daha açık ve detaylı olabilir. -İçeriğin Yansıtılması: Danışanın anlattığı olayların ona geri yansıtılması tekniğidir. Bu sayede danışan, danışmanının onu dinlediğini anlar ve düşüncelerini daha net ifade edebilir. -Sessizlik: Sessizlik; her ilişkide önemli olduğu gibi, terapötik ilişkide de önemlidir. Danışman bazen sessiz kalarak danışanının düşüncelerini toparlamasına, kendi iç dünyasında düşüncelerini daha belirgin hale getirmesine yardımcı olur. Terapötik ilişki, danışman ile danışan arasında; gizlilik, güven ve mahremiyet konuları çerçevesinde oluşan bir bağdır. Danışanın kendini güvende hissetmesi, özgürce konuşabilmesi ve kendi iç dünyasını yansıtabilmesi problemlerinin çözümü açısından çok önemlidir. Eğer siz de herhangi bir konuda profesyonel desteğe ihtiyaç duyuyorsanız profesyonel ekibimizle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
İlişkileri Öldüren Şey ‘Dinlenilmiyorum’
İnsan doğası gereği iletişim kurmak ve etkileşim yaratmak üzerine inşa edilmiştir. Bireyler arası kurulan iletişim ise, her kişi özelinde psikolojik ve fizyolojik açıdan olumlu ve olumsuz etkiler bırakır. Aile, eş, arkadaş, öğretmen, öğrenci, meslek gibi gündelik yaşamda kurulan her bir iletişim; kişiler üzerinde farklı izler bırakabilir. Annenin çocuğuna onu sevdiğini söylemesi, olumlu ve yapıcı yaklaşması; çocuk psikolojisi üzerinde olumlu etkiler bırakırken; sürekli bağıran, sevgi sözcükleri sarf etmeyen bir annenin çocuğu üzerindeki etkiler ise olumsuz yönde olacaktır. Etkili bir iletişim sohbet edebilmekten geçer. Etkili bir sohbet ise kendini açabilme, karşı tarafla da ilgilenilen ve her iki tarafın dinlenildiğini hissettiği, duygu ve düşünce alış verişlerinin yapıldığı konuşmadır. Eşlerin iletişiminin sıcak ve samimi olması, bir kahve eşliğinde bile güzel vakit geçirebiliyor olmaları; her iki tarafında bireysel ve çift olarak psikolojilerini olumlu yönde etkileyecektir. Ancak aksi şekilde yargılayan, baskılayan, eleştiren, kötü söz söylenen bir ilişkide; bireysel ve çift olarak psikolojilerine büyük zararlar ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yolda yürürken dahi tesadüfen konuşmaya başladığınız ama sıcak ve samimi küçük bir diyalog bile güzel hisler bırakır. Aslında bunların tümü kabul görmekle ilgilidir. Yargısız, yansız ve yüksüz kabul görmek herkese çok iyi gelir. Herkesin üzüntü, dert, keder, mutluluk gibi onlarca duygu içeren pek çok yaşanmışlığı vardır. Tüm bu duygular, kabul görülen birileri tarafından dinlendiğinde kişi kendini açabildiği için rahatlamış hisseder. Sizi dinleyen birilerinin varlığı iyileştirir. Üstelik bu durumun psikolojik olumlu yanlarının yanı sıra; beyin sağlığı üzerindeki iyileştirici etkileri de yapılan araştırmalarla desteklenmiştir. Özellikle yetişkinlikteki etkileşimler; beynin yaşlanması ve Alzheimer hastalarının hastalık belirtilerini geciktirici olduğu öne sürülüyor. Dinlenilen bireylerin, dinlenmeyen bireylere oranla daha yüksek bilinç yaşı gösterdiği konusu da, bir diğer öne sürülen tezdir. Yani yargılanmadan, tam kabulle dinlenilmek; hem psikolojik sağlığımıza hem de fizyolojik sağlığımıza iyi gelir, bizi iyileştirir. Ancak bazen, bir uzman tarafından dinlenilmek ve desteklenmek; psikolojimize iyi gelir. Bu durumda www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Sizi Dinleyen Birilerinin Varlığı Sizi İyileştiriyor
“Dinlemek, iyileşmenin en eski ve belki de en güçlü aracıdır.” Rachel Naomi Remen İnsan, doğası gereği iletişim kurmak ve etkileşim yaratmak üzerine inşa edilmiştir. Kişilerarası anlaşmanın en temel yapı taşı budur. Yolda yürürken dahi tesadüfen konuşmaya başladığınız ama sıcak ve samimi küçük bir diyalog bile güzel hisler bırakır. Bireyler arası kurulan iletişim ise, her kişi özelinde psikolojik ve fizyolojik açıdan olumlu ve olumsuz etkiler bırakır. Aile, eş, arkadaş, öğretmen, öğrenci, meslek gibi gündelik yaşamda kurulan her bir iletişim; kişiler üzerinde farklı yansımalar barındırır. Annenin çocuğuna onu sevdiğini söylemesi, olumlu ve yapıcı yaklaşması çocuğun psikolojisi üzerinde olumlu etkiler bırakırken; sürekli bağıran, sevgi sözcükleri sarf etmeyen bir annenin çocuğu üzerindeki etkiler ise olumsuz yönde olacaktır. Benzer şekilde, eşlerin iletişiminin sıcak ve samimi olması, bir kahve eşliğinde bile güzel vakit geçirebiliyor olmaları; her iki tarafın da bireysel ve çift olarak psikolojik sağlıklarını olumlu yönde etkileyecektir. Öte yandan yargılayan, baskılayan, eleştiren, aşağılayan, kötü söz söylenen bir ilişkide; bireysel ve çift olarak psikolojilerine büyük zararlar ortaya çıkması kaçınılmazdır. Sosyal bir varlık olarak her insan, sağlıklı ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyar. Hayatın her alanında kurulan ilişkiler, tıpkı bu örneklerdeki gibi, bizi olumlu veya olumsuz etkiler. Aslında kişilerarası ilişkiler denildiğinde, tüm bunlar kabul görmekle de oldukça ilişkilidir. Yargısız, infazsız, koşulsuz kabul görmek; herkese çok iyi gelir. Herkesin üzüntü, dert, keder, mutluluk gibi onlarca duygu içeren pek çok yaşanmışlığı vardır. Tüm bu duygular, kabul görülen birileri tarafından dinlendiğinde; sevinç de üzüntü de paylaşıldığında kişiye iyi gelir. Çünkü sizi dinleyen birilerinin varlığı sizi iyileştirir. Üstelik bu durumun psikolojik olumlu yanlarının yanı sıra; beyin sağlığı üzerindeki iyileştirici etkileri de yapılan araştırmalarla desteklenmiştir. Özellikle yetişkinlikteki etkileşimler; beynin yaşlanması ve Alzheimer hastalarının hastalık belirtilerini geciktirici etkide olduğu öne sürülüyor. Bununla birlikte dinlenilen bireylerin, dinlenmeyen bireylere oranla daha yüksek bilinç yaşı gösterdiği de öne sürülmektedir. Özetle yargılanmadan, tam kabulle dinlenilmek; hem psikolojik sağlığımıza hem de fizyolojik sağlığımıza iyi gelir, bizi iyileştirir. Bazı durumlarda, bir uzman tarafından dinlenilmeye ve desteklenmeye de ihtiyaç duyabiliriz. Psikoterapi ilişkisi; sınırları belirli olan, kişinin duygulanımlarının netleştirilip anlaşılmasına imkan veren; koşulsuz kabul ve dinlenilmenin sağlanabildiği güvenli alanı yaratan bir ilişki olması sebebiyle iyileştirici güce sahiptir. Siz de, terapi ilişkisi içerisinde içinde bulunduğunuz ruhsal durumlara ve sorunlara karşı daha fazla farkındalık kazanmak istediğinizde ve bir uzman desteğine ihtiyaç duyduğunuzda www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Erkeklerde Sertleşme Sorunu Nedir? Sebepleri Nelerdir? Çözüme Nasıl Kavuşturulur?
İlişkilerde saygı, sevgi, hoşgörü, birlikte iyi vakit geçirmek kadar önemli bir unsur varsa; o da cinselliktir. Eşlerin cinsel açıdan birbirlerini tatmin edebilmesi, ilişkiyi güçlendirir ve çiftlerin mutluluğuna mutluluk katar. Ancak; bazı sebeplerden dolayı kadın ve erkeklerde cinsel sorunlar görülebilir. Kadınlarda görülen cinsel sorunlar, toplumun kadın ve erkek üzerinde belirlediği normlar çerçevesinde olağan olarak karşılanabilir ancak erkekte cinsel sorunlar olduğunda, yine bu normlar çerçevesinde erkek için gerçek anlamda sorun haline gelir ve bazen üzeri örtülmeye çalışılır. Ancak her iki durum da kesinlikle normalleştirilmemeli veya üzeri örtülmemelidir. Erkeklerde cinsel sorunların başında sertleşme sorunu yer alır. Cinsel hayatı olumsuz etkileyen bu problem, beraberinde pek çok sorunu da getirebilir. Erkeklerde Sertleşme Sorunu Nedir? Sebepleri Nelerdir? Erektil disfonksiyon olarak adlandırılan erkeklerde sertleşme sorunu; penetrasyon (cinsel birleşme) sırasında yeterli sertleşmenin sağlanamaması veya sürdürülememesi anlamına gelir. Bu durum; sağlıklı cinsel hayata sahip olan bireylerde de stres veya kaygı gibi durumlara bağlı olarak nadiren görülebilir. Ancak süreklilik arz ediyorsa sertleşme sorunu, hem kadın hem de erkek için sorun haline gelebilir. Erkek için oluşabilecek çift problemlerinin yanı sıra; kaygı, özgüven, depresyon gibi sorunlar da beraberinde gelebilir. Sertleşme sorununun nedenlerinden bazıları aşağıdaki gibidir; Erektil disfonksiyon bozukluğunun fizyolojik ve psikolojik olarak pek çok sebebi olabilir. Fizyolojik olarak kalp ve damar problemleri; sertleşme sorununa sebep olabildiği gibi, diyabet, obezite, kolestrol, alkol ve tütün kullanımı gibi sebepler de bu soruna sebep olabilir. Erkeklerde sertleşme sorununun psikolojik sebeplerinden bazıları da aşağıdadır; Partnerini memnun edememe kaygısı. Daha önce yaşanmış olan olumsuz cinsel deneyimler. Toplumda erkek cinselliği çerçevesinde erkeğe dayatılmış olan kimlik. Yoğun ve stresli yaşam. Cinsel anlamda çekici bulmadığı bir partner ile ilişki. Bu sebepler her ne olursa olsun, bireyin partneriyle arasında sorunlar oluşturabilir. Kişiyi, partnerini memnun edememe veya kendinde eksiklik olduğunu düşünmeye sevk edebilir. Sertleşme Sorunu Nasıl Çözüme Kavuşur? Uzun zamandır sertleşme sorunu ile karşı karşıya olan bir birey, öncelikle nedeninin fizyolojik bir sebepten kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için bir uzmana başvurmalıdır. Eğer fizyolojik bir durum yoksa, konu büyük olasılıkla psikolojiktir. Performans kaygısı, cinselliğin keyfini kaçıran bir durumdur. Cinsellik yalnızca birleşme anını kapsamaz. Ön sevişme süreci, kadın ve erkeğin hazır olduğunda birleşmesini sağlar. Çiftler; ön sevişmeye önem vermeli ve o büyülü anın akışına, duygusuna kendilerini bırakmalıdır. Çiftlerin cinsel içerikli konuları konuşabilmesi; karşılıklı olarak nelerden hoşlandıklarını anlamalarını sağlayacağından ve ilişkisi sırasındaki davranışlarını yönlendireceğinden, partneri mutlu edememe konusundaki kaygıyı azaltacaktır. Her şeyden önce kişinin kendine olan güvenini kaybetmemesi ve bu durumun düzelecek olduğunu düşünmeye odaklanması sürece olumlu yönde etki edecektir. Ancak bu durum kişinin partneriyle arasında sorunlara yol açıyor ve kendisine olan saygıyı zedeliyorsa; bir uzman tarafından değerlendirilmek ve sorunun kaynağını keşfetmek, sürece olumlu etki sağlayacaktır. Uzman; sorunun kaynağını tespit edebilir, kişiye partneriyle birlikte uygulayacağı yöntemler hakkında detaylı bilgiler verebilir ve sertleşme sorununun çözümüne büyük katkı sağlayabilir. Eğer sertleşme problemi konusunda psikolojik desteğe ihtiyacınız varsa www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.