İlişkiler

Kendinizi Değersiz Hissettiren İnsanlara Karşı Psikolojik Dayanıklılık Geliştirme

Bazen bir bakış, bir söz ya da bir sessizlik bile insanı derinden etkileyebilir. Size kendinizi değersiz hissettiren kişiler hayatınızın bir köşesine yerleştiğinde, öz saygınız zedelenebilir, sınırlarınız bulanıklaşabilir. Ancak bu hisse teslim olmak zorunda değilsiniz. Tam da bu noktada, psikolojik dayanıklılık devreye girer ve sizi yeniden ayağa kaldırabilir. Size Kendinizi Değersiz Hissettiren Kişileri Tanımak Değersizlik hissini tetikleyen kişiler genellikle eleştiriyi sürekli hale getiren, başarılarınızı küçümseyen ya da sizi yok sayan tavırlar sergiler. Bu kişiler: Sınırlarınızı ihlal edebilir, özel alanınıza müdahale ederler. Başarılarınızı küçümseyerek kendinizi sorgulamanıza neden olurlar. Duygusal manipülasyonla sizi suçlu hissettirmeye çalışırlar. İlk adım, bu davranış kalıplarını tanımak ve onların üzerinizdeki etkilerini fark edebilmektir. Şimdi bir düşünün, çevrenizde size bunları hissettiren birileri var mı? Psikolojik Dayanıklılığı Güçlendirme Yolları Psikolojik dayanıklılık, sadece zorluklara göğüs germenin yanı sıra yaşananlardan öğrenerek yeniden ayağa kalkabilme gücüdür. İşte bu süreci destekleyecek bazı etkili adımlar:   Sağlıklı sınırlar inşa edin: Her ilişki, sınırlarla şekillenir. Sizi küçümseyen, görmezden gelen ya da manipüle eden kişilere karşı “Hayır” demeyi öğrenmek, kendinize verdiğiniz değerin bir göstergesidir. Bu sınırlar; duygusal, fiziksel ve zihinsel alanlarınızı korur. Sınır koymak bencillik değil, öz saygının bir ifadesidir. İçsel odağınızı yeniden kurun: Değerinizi başkalarının onayıyla tanımlamak, sizi sürekli savunmasız bırakır. Bunun yerine geçmiş başarılarınıza, güçlü yönlerinize ve kişisel hedeflerinize odaklanın. Kendinize şu soruyu sorun: “Başkaları ne derse desin, ben kendimi nasıl görmek istiyorum?” Güvenli ilişkiler kurun: Değer görmek, yalnızca romantik ilişkilerde değil, arkadaşlık ve aile bağlarında da ruhsal iyileşmeyi destekler. Size iyi gelen, sizi dinleyen ve yargılamayan insanlarla vakit geçirmek gerçek benliğinize temas etmenizi kolaylaştırabilir. Profesyonel destek alın: Psikolojik olarak incinmiş bir alana tek başına temas etmek her zaman kolay değildir. Bir uzman desteğiyle yaşadığınız ilişkileri yeniden değerlendirebilir, kalıcı içsel dönüşümler başlatabilirsiniz. Danışmanlık süreci, değersizlik hissinin kökenine inmeye ve onu dönüştürmeye olanak tanır. Duygusal Gücünüz Sizinle Başlar Gerçek güç, dışarıdan gelen onaylarda değil, kendi sesinizi duymayı seçtiğiniz anlarda doğar. Size kendinizi değersiz hissettiren kişilere rağmen dimdik durmak, başkalarının size biçtiği değerle değil, kendinize verdiğiniz anlamla mümkündür. Duygusal gücünüz; sınır koyduğunuzda, kırıldığınız yerden öğrendiğinizde ve en önemlisi kendi tarafınızı tuttuğunuzda büyür. Sizi iyileştirecek olan güç, kendi içinizde saklı.  İçinizdeki güce kulak vermeye hazırsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Kırık Kalplerin Efsanesi: Terk Edilme ve İyileşme Süreci

Terk edilmek, hayatın en acı verici deneyimlerinden biridir. Sevgi dolu bir bağın sona ermesi, kalpteki boşluğu hissetmek, terk edilen kişinin duygusal ve psikolojik sağlığını derinden etkiler. Kırık kalplerin efsanesi, hem bedensel hem de zihinsel olarak yaşadığımız zorlu bir iyileşme sürecini temsil eder. Terk Edilmenin Psikolojik Etkileri: Kalpteki Boşluk Terk edilmek, yalnızca bir ilişkinin sonu değil, aynı zamanda kimlik ve özdeğerin de sorgulandığı bir dönemdir. Terk edilen kişi, değersizlik hissi, yalnızlık, öfke ve kayıp duyguları ile başa çıkmaya çalışırken, travmatik etkiler de yaşayabilir. Kişinin kendisine duyduğu güven sarsılabilir ve duygusal dengeyi yeniden kurmak zaman alabilir. Terk edilmenin psikolojik etkileri, zihinsel sağlığı doğrudan etkileyen, iyileşmesi zaman alabilen bir süreçtir. Bu durum, depresyon, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıkların tetikleyicisi olabilir. İyileşme Süreci: Kendini Yeniden Keşfetmek Terk edilmenin ardından iyileşme süreci, zorlu bir yolculuktur ancak zamanla bu süreç kişiye derinlemesine bir özgürlük sunar. Kendini yeniden keşfetmek, duygusal iyileşme sürecinin temelidir. Bu süreçte, aşağıdaki adımlar, kalp kırıklığının iyileşmesine yardımcı olabilir: Duygularınızı Tanıyın ve Kabullenin: İlk adım, terk edilmenin acısını kabul etmektir. Duygularınızı bastırmak yerine, yaşadığınız duyguları kabul etmek, iyileşme yolunda önemli bir adımdır. Kendi Kendinize Destek Olun: Kendinize şefkat göstermek, iyileşme sürecinin temel taşlarından biridir. Kendi ihtiyaçlarınıza saygı göstermek, duygusal olarak sağlıklı bir iyileşme sağlar. Zaman ve Sabır: İyileşme, zaman alır. Bu süre zarfında kendinize sabır göstermek, duygusal dengeyi tekrar sağlamak için gereklidir. Yeni Bir Başlangıç: Geleceğe Umutla Bakın Terk edilme deneyimi, kişiye hem acı hem de büyüme fırsatları sunar. Kalp kırıklığı, yeni bir başlangıcın kapılarını aralayabilir. Kendinizi yeniden keşfederek, geçmişin yüklerinden sıyrılabilir ve daha güçlü bir şekilde hayata devam edebilirsiniz. Terk edilme süreci, sonunda daha sağlıklı ilişkiler kurmanın temelini oluşturabilir. Kırık Kalpten Güçlü Bir Benlik Doğar Terk edilme, derin bir kalp kırıklığına yol açsa da, bu sürecin sonunda iyileşme mümkündür. Zorlu bir yolculuk olsa da, zamanla duygusal iyileşme sağlanabilir ve terk edilme deneyimi bir ders olarak kişiye dönüşüm sunar. Kendinizi yeniden keşfetmek, özgürlüğünüzü ve mutluluğunuzu yeniden bulmanıza yardımcı olacaktır. Unutmayın, kırık kalpler, iyileşmenin ardından daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde yeniden doğabilir. Kırık kalbinizi onarmaya nereden başlayacağınız konusunda uzman desteğine ihtiyacınız varsa bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi

Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi Birine bağlanmak hem umut verici hem de korkutucu olabilir. Kalbinizi açmak, sizi sevginin en derin sularına götürebileceği gibi, terk edilme korkusuyla da yüzleştirebilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler için bu hisler daha da yoğun yaşanır. Sürekli sevgi arayışı içinde olsalar da, bağlanmaktan korkarlar. Peki, bu duyguların kökeni nedir ve nasıl başa çıkabiliriz? Kaygılı Bağlanma Nedir? Kaygılı bağlanma, genellikle çocukluk dönemindeki deneyimlerle şekillenen bir bağlanma stilidir. Ebeveynlerin tutarsız veya aşırı koruyucu tutumları, çocuğun güvensizlik duyguları geliştirmesine yol açabilir. Bu güvensizlik, ilerleyen yaşlarda ilişkilerde bağlanma korkusuna dönüşebilir. Kişi, partnerine yakın olmayı arzularken aynı zamanda terk edilme korkusuyla mesafeli davranabilir. Bu içsel çatışma, hem kişinin kendisi hem de partneri için zorlayıcı olabilir. Kaygılı Bağlanmanın İlişkilerdeki Etkileri Kaygılı bağlanma, ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açabilir.  Kaygılı bağlanmaya sahip kişiler, sürekli olarak partnerlerinden onay ve sevgi arayışı içindedir. İlişkide her an terk edilme kaygısı yaşayan bireyler, bu korku yüzünden ilişkide güvensiz hissedebilir. Eleştirilere karşı aşırı hassas olan bu kişiler, en ufak bir mesafe ya da ilgisizlik durumunda büyük endişe yaşayabilirler. Bu tür belirtiler, ilişki dinamiğinde çatışmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Partnerin duygusal taleplerine yanıt verememesi, kaygıyı daha da artırabilir. Bağlanma Korkusunu Aşmak Mümkün Öncelikle, duygusal farkındalık geliştirmek önemlidir. Kişi, içsel kaygılarının farkına vararak bu duyguların kökenine inebilir ve korkularının geçmiş deneyimlerden kaynaklandığını fark edebilir. Bir diğer önemli adım, partnerle açık ve dürüst bir iletişim kurmaktır. Kişi, duygularını saklamadan, korkularını ve beklentilerini partneriyle paylaşmalıdır. Böylece, ilişkide daha fazla anlayış ve güven inşa edilebilir. Bu tür bir iletişim, hem bireyin kendini daha güvende hissetmesini sağlar hem de ilişkiyi daha sağlıklı bir zemine oturtur. Son olarak, profesyonel bir destek almak oldukça etkili olabilir. Kaygılı bağlanma, derinlerde yatan duygusal yaraların bir sonucudur ve bu yaraların profesyonel rehberlikle iyileştirilmesi mümkündür. Bir terapist veya psikolog eşliğinde yapılacak duygusal çalışmalar, kişinin ilişkilerinde daha dengeli ve güvenli bir bağ kurmasına yardımcı olabilir. Kaygılı bağlanma yaşadığınızı düşünüyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Ayrılık Sonrası Duygusal Yaraları Sarmak

Ayrılık, kalbimizin derinliklerinde yankı bulan bir acıdır; bir ilişkinin sona ermesi, sadece iki insanın yollarını ayırması değil, aynı zamanda hayallerin, umutların ve paylaşılan anıların da geride kalması demektir. Bu anlarda, içimizdeki boşluk büyüyebilir ve hayatımızın dengesi sarsılabilir. Ancak her yara gibi, duygusal yaralar da zamanla iyileşebilir ve bu süreci doğru yöneterek hayatımıza yeniden yön vermek mümkün olabilir. Peki duygusal yaraları sarmak için neler yapabilirsiniz? 1. Kendinizi Anlamaya Zaman Ayırın Ayrılık sonrası en önemli adımlardan biri, kendinize zaman tanımak olabilir. Bu süreçte hissettiğiniz duyguları kabul etmek ve onları anlamak, duygusal yaralarınızı sarma yolunda önemli bir adım olabilir. Duygularınızı bastırmak yerine onları fark etmek ve onlarla yüzleşmek, kendinizi yeniden keşfetmek için bu zamanı bir fırsat olarak değerlendirmek isteyebilirsiniz. Yaşadığınız bu duyguları kabullenmek, ilişkinizin de sonlandığını kabullenmenize olanak tanıyabilir. 2. Sonlanan İlişkinize Bir Göz Atın Ayrılık sonrası, geride bıraktığınız ilişkinizi objektif bir şekilde değerlendirmek faydalı olabilir. İlişkinin dinamiklerini, iletişim şeklinizi ve yaşadığınız duygusal tecrübeleri yeniden gözden geçirerek aslında neyin sizi üzdüğünü anlamaya çalışın. Kaybettiğiniz şey gerçekten ilişkinin kendisi ve hissettirdiği güzel duygular mı yoksa beklentileriniz ve hayalleriniz mi? İlişkinize gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmak, ayrılık acısını hafifletebilir ve gelecekteki ilişkileriniz için daha sağlam bir temel oluşturmanıza yardımcı olabilir. 3. Profesyonel Destek Alın Ayrılık sonrası duygusal yaraları sarmanın en etkili yollarından biri destek almaktır. Bu destek yakın arkadaşlarınızdan ve ailenizden gelebilir. Ancak yaşamakta olduğunuz bu yıkıcı süreç yaşamınızı zorlu bir duruma sokuyorsa, uzman klinik psikolog desteği alarak duygularınızı doğru şekilde anlayabilir, yalnız olmadığınız bilincini kazanabilir ve süreci daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz. 4. Size İyi Gelen Aktivitelere Yönelin Ayrılık, hayatınızda yeni bir başlangıç yapmak veya ertelediğiniz aktivitelere yönelmek için bir fırsat olabilir. Yeni hobiler edinmek, film izlemek gibi size iyi hissettiren aktiviteleri hayatınıza daha çok dahil etmek, ertelediğiniz hedeflere odaklanmak duygusal yaraları sarmak konusunda etkili olabilir. Öz bakım aktivitelerine bu şekilde vakit ve alan yaratmak kendinize olan güveninizi de inşa etmenizde faydalı bir adım olabilir. Bu zorlu süreçte kendinize karşı nazik olun ve iyileşmek için gerekli adımları atın. Yaralarınızı sarmak zaman alabilir ancak atacağınız adımların sonucunda şu anki hislerinizden daha iyi bir konumda kendinize yer edinebilirsiniz. Bu yolculukta bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Terk Edilme Korkusu Nasıl Yenilir?

Terk edilme korkusu, modern ilişkilerin görünmez zinciridir ve pek çok kişinin duygusal hayatını gölgeleyebilir. Bu korku, insanları derinden etkileyerek hem kişisel gelişimlerini hem de ilişkilerini zedeleyebilir. Terk edilme korkusunu yenmek, sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurabilmenin kapısını açan bir anahtar niteliğindedir diyebiliriz. Peki, bu korkuyla nasıl başa çıkabiliriz? Terk edilme korkusunu yenmek için atabileceğiniz adımlara birlikte bakalım. Terk Edilme Korkusunun Nedenleri Çocukluk Dönemi Travmaları Terk edilme korkusunun kökenleri genellikle çocukluk dönemine dayanır. Ebeveynler tarafından ihmal edilme, terk edilme, sevilen bir kişinin kaybı veya sevgi eksikliği gibi deneyimler, ilerleyen yaşlarda bu korkunun gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle, çocukluk döneminde yaşanan travmaları anlamak ve bu konuda profesyonel yardım almak önemlidir. Düşük Öz saygı ve Güvensizlik Düşük öz saygı ve güvensizlik de terk edilme korkusunun başlıca nedenlerindendir. Kişinin kendine olan güven eksikliği, ilişkilerde sürekli olarak terk edilme endişesi yaşamasına yol açabilir. Bu durum, hem kişinin kendine olan saygısını hem de ilişkilerini olumsuz etkiler. Terk Edilme Korkusunu Yenmenin Yolları 1. Profesyonel Yardım Almak Terk edilme korkusunu yenmek için en etkili yollardan biri, bir psikologdan yardım almaktır. Uzmanlar, korkularınızın kökenini anlamanıza ve bu korkularla başa çıkma stratejileri geliştirmenize yardımcı olabilir. Terapi süreci, bilinçaltında yatan travmaların çözülmesini ve sağlıklı bir öz saygı geliştirilmesini sağlar. 2. Kendinizi Tanımak ve Kabullenmek Kendinizi tanımak ve kabullenmek, terk edilme korkusunu yenmenin önemli bir adımıdır. Güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfederek bu yönlerinizle barışabilirsiniz. Kendinize değer verdiğinizde, terk edilme korkusuyla başa çıkmanız daha kolay olacaktır. 3. Sağlıklı İletişim Kurmak İlişkilerde sağlıklı iletişim, terk edilme korkusunu azaltma yolunda atabileceğiniz önemli adımlardandır. Duygularınızı ve düşüncelerinizi açık bir şekilde ifade edip partnerinizle güven temelli bir ilişki kurabilirsiniz. İletişim eksikliği, yanlış anlaşılmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Bu nedenle, açık ve dürüst bir iletişim kurmaya özen gösterin. 4. Geçmişi Geride Bırakmak Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlere takılı kalmak, mevcut ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir. Geçmişi bırakmak ve anı yaşamak, terk edilme korkusunu yenmek için önemlidir. Geçmişteki deneyimlerden ders çıkarmak gerekir elbette, ancak bu deneyimlerin şu anki ilişkilerinizi yönetmesine izin vermeyin. Geçmişinizde aşmakta güçlük çektiğiniz deneyimlerle ilgili olarak da bir uzman desteğine başvurabilirsiniz. 5. Kendinize Zaman Ayırmak Kendinize zaman ayırmak, kendi ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi anlamanıza yardımcı olabilir. Kendi başınıza zaman geçirmek, bağımsızlığınızı ve öz güveninizi artırır. Bu da terk edilme korkusuyla başa çıkmanızda size güç verecektir. Terk edilme korkusu, doğru adımlar atıldığında yenilebilir bir durumdur. Profesyonel yardım almak, kendinizi tanımak ve sağlıklı iletişim kurmak bu süreçte size yardımcı olacak temel adımlardır. Unutmayın, herkesin değeri vardır ve siz de sağlıklı ve mutlu ilişkileri hak ediyorsunuz. Kendi değerinizi anlayarak terk edilme korkusunun gölgesinden uzaklaşmaya hazırsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Sevgi ve Saygı İnsan İlişkilerinde Neden Önemlidir?

İnsan hayatının en derin ve anlamlı anları, diğer insanlarla kurduğumuz bağlarda saklıdır. Sevgi dolu bir bakış, saygılı bir davranış, kalbimizi ısıtan ve ruhumuza dokunan hatıralar yaratır. Bu iki değer, zorlukları aşmamıza yardımcı olur ve en derin bağlarımızı kuvvetlendirir.  Bizleri böyle iyileştirme gücüne sahip sevgi ve saygının insan ilişkilerindeki rolüne daha yakından bakalım. 1. Sevgi ve Saygı Güven Oluşturur Güven, sağlıklı ilişkilerin temelidir ve sevgi ile saygı bu güvenin inşa edilmesinde kritik rol oynar. Sevgi, insanlara duygusal destek sağlar ve zor zamanlarda yanlarında olduğunu hissettirir. Saygı ise, kişilerin birbirlerinin sınırlarına ve değerlerine özen göstererek karşılıklı bir anlayış ve kabul ortamı yaratır. Bu ortamda bireyler, kendilerini daha güvende ve rahat hissederler. Güvenin var olduğu bir ortamdaysa bireylerin daha derin bağlar kurması ve duygusal destek çerçevesinde ilişkiler şekillendirmesi mümkün olur. 2. İletişimi Güçlendirir Sağlıklı bir iletişim, her türdeki ilişkinin olmazsa olmazıdır. Sevgi ve saygı sayesinde, bireyler iletişim kurarken empati ve anlayış özelliklerini ön plana çıkarabilirler. Farklı görüşlerin ortaya çıktığı durumlarda dahi karşılıklı anlayış, dürüst iletişim, rahat ifade edebilme ve görüşlere değer verme gibi sağlıklı iletişim şekillerinin gelişmesi, daha güçlü ve derin ilişkiler oluşmasına olanak tanıyacaktır. 3. Kişisel Gelişimi Destekler Sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir ortamda, bireyler kendilerini daha özgür hissedebilirler. Fikirlerinin, davranışlarının ve diğer özelliklerinin saygı çerçevesinde karşılanacağını bilen bireyler, kendilerini rahat ifade ederek potansiyellerini daha iyi bir şekilde ortaya koyabilirler. Bu tür bir ortam, bireylerin kendilerini geliştirebilecekleri ideal bir zemin hazırlayabilir. Sevgi, kalplerimizi ısıtan, zor zamanlarda bizi ayakta tutan, derin bağlar kurmamızı sağlayan bir güçtür. Saygı ise, birbirimize olan değerimizi ve sınırlarımızı kabul ederek, ilişkilerimizi sağlam ve dürüst temeller üzerine inşa etmemizi sağlar. Bu iki değer bir araya geldiğinde, sadece yüzeyde kalmayan, ruhumuza işleyen ve bizi daha iyi versiyonlarımıza dönüştüren ilişkiler kurarız. Sevgi ve saygının olmadığı bir dünya hayal etmek bile zorken, bu iki değeri yaşamımızın merkezine alarak, hem kendimize hem de sevdiklerimize daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sunabiliriz.  Sevmeye ve saymaya önce kendinizden başlayın. 

Sınır Koymak Neden Önemlidir?

‘’Hiç istemiyorum ama arkadaşım kırılmasın diye onun dediğini yapıyorum, karşılığını almadığım halde müdürümden tepki görmemek adına çoğu gece mesaiye kalıyorum, annem sürekli özel hayatıma müdahale ediyor saygısızlık etmemek için sesimi çıkartmıyorum…’’ Bu ve bunun gibi pek çok cümle, birçok kişinin hayatında önemli role sahiptir. Tam da bu noktada sınır çizmek neden önemlidir konusu gündeme gelmektedir. Kişi; karşısındaki kişinin mutluluğu veya çıkarı uğruna kendinden fazlaca ödün veriyorsa, kendi istek ve beklentilerini geri planda tutuyor ve mutsuz oluyorsa; bireysel mutluluğu ve ilişkilerini sağlıklı yürütebilmesi için kendi sınırlarını çizmelidir. Sınır Koymak Ne Demektir? Sınır koymak ne demek? Nasıl davranırsam ilişkilerimi iyi yöneterek sınırlarımı çizerim gibi sorular sıklıkla sorulan sorulardır. Bazı kişiler sınırlarını çok sert ve katı şekilde çizerken karşı tarafı incitebilir ve bu da ilişkilere zarar verebilir. Bu noktada kişilerin çizdikleri sınırların davranışsal eğilimlerini ele almakta fayda vardır; Sert Sınırları Olan Kişiler: Bu kişilerin sağlıklı ilişkiler kurmaları oldukça zordur. Yardıma ihtiyaç duydukları anlarda dahi soğuk ve uzak durarak yardım istemezler. Yakın ilişkiler kurmamakla birlikte, reddedilmemek için daima kaçınırlar. Düşünce ve duygularını gerekli durumlarda dahi açıkça ifade etmezler. Geçirgen Sınırları Olan Kişiler: Sert sınırları olan kişilerin aksine bu kişiler, duygu ve düşüncelerini gereğinden fazla paylaşırlar. Etrafındaki insanların hayatlarına müdahale etmelerine izin verirler. Saygısızlık ve istismar yaşamaları ve bunların karşısında susmaları dahi olasıdır. Sağlıklı Sınırları Olan Kişiler: Kendi değerlerinden ödün vermeden başkalarından fikir alarak ve bu fikirleri uygularken kendi süzgecinden geçirerek yaşamlarını sürdürürler. Özel hayatlarıyla ilgili detayları yalnızca yakın çevreleriyle paylaşırlar. Başkalarına hayır demekte zorluk çekmezler. İhtiyaçlarını da duygu ve düşüncelerini de rahatlıkla paylaşabilirler. Sağlıklı ilişkiler için net olmak çok önemlidir. Sınırlarınızı net olarak belirleyerek düşüncelerinizi, fikirlerinizi sınırlarınıza uygun olarak ifade etmelisiniz. Gereğinden fazla sınır koymak ya da sınırları tamamen ortadan kaldırmak ve çizgiyi geçenlere sert tepkiler ortaya koymak, ilişkilerinize zarar vererek farklı tepkiler almanıza sebep olabilir. Hangi Konularda Sınır Koyulabilir? Tüm insan ilişkileri düşünüldüğünde, sınır koyulan konular da farklılık gösterir. İş hayatında koyulan bir sınır, arkadaşlık ilişkisinde kalkabilir. İş yerindeki arkadaşlarına sevgilisiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan bir kişi, sosyal çevredeki arkadaşlarının yanında bu konuyu konuşabilir. Özel hayatına dair bilgilerin verilmesi profesyonel yaşamına olumsuz etki ettiği için bu sınır çizilmiş olabilir. Ancak samimi arkadaşlarıyla çizilen sınır, bu konuya dahil olmayabilir. Hangi konularda sınır koyulabilir? Fiziksel Sınırlar: Yeme, içme gibi tüm fiziksel ihtiyaçları kapsamaktadır. Bir insan aç olduğunuz halde sizi yemek yemekten alıkoyuyorsa, fiziksel sınırlarınızı ihlal ettiğini söylemek mümkündür. İş yerinde öğle yemeği saati olduğunu bile bile yöneticinin iş vermesi ve işin hızlıca yapılmasını istemesi, buna bir örnektir. Duygusal Sınırlar: Başkalarının duygularınıza saygı duymasını temel alan bu sınırlar, sizin de başkalarına ne kadar empati yapabildiğinizi gösterir. Hislerinizle ilgili sizi rahatsız eden sorular soruluyor ya da hisleriniz saygı görmüyorsa, duygusal sınırlarınız ihlal ediliyor olabilir. Zaman Sınırları: Biri size sürekli neyin önemli olduğunu ya da daha öncelikli olduğunu söylüyor ve siz de buna uyum sağlıyorsanız, zamanla ilgili sınırlarınız net olmayabilir. Maddi Sınırlar: Bütçenizi ve sahip olduklarınızı nasıl harcayacağınıza kendiniz karar vermiyorsanız, maddi sınırlarınızı gözden geçirmelisiniz. Başkaları size sürekli maddi konularla ilgili akıl veriyor ya da sizden talepleri oluyor siz de uyum sağlıyorsanız maddi sınırlarınız aşılmıştır. Entelektüel Sınırlar: Dil, din, ırk ayrımı yapan söylemler entelektüel sınırları aşmaktadır. Bu konular hakkında sürekli yorum yapan bir kimse, entelektüel sınırları aşıyordur. Cinsel Sınırlar: Partnerlerin dahi dikkat etmesi gereken sınırlardır. Mahremiyet ve rıza olmadan yapılan her hareket, cinsel sınırları ihlal eder. Sağlıklı ilişkiler kurmak için hem sınırlar belirlenip karşı tarafa doğru aktarılmalı hem de sınırları aşan kişilere uygun şekilde dur denilmelidir. Aynı zamanda karşı tarafın sınırlarına da saygı duyulmalı ve sınırlar çerçevesinde hareket edilmelidir. Bugüne kadar fazlaca sınır ihlali yaşamışsanız, hayır diyemiyorsanız ve sınırlarınızı karşı tarafa aktarma konusunda zorluk yaşıyorsanız bizimle  www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Uzman Klinik Psikolog Mehmet Arseven

Evlilikte Geniş Aile Problemleri

Birbirini seven, iyi anlaşan, ruh eşimi buldum diyen her çift, yuva kurup mutlu mesut yaşamak ve birlikte yaşlanmak ister. İşler ciddiye binip ailelerle tanışma dönemi geldiğinde çiftin mutluğu ve heyecanı doruk noktasındadır; çünkü hayal ettikleri yuvayı kurmak için adımlar atılmaya başlanmıştır. Evlilik hazırlıkları, nişan, kına, düğün süreçleri heyecanla başlar; ancak genelde aile üyelerinin süreçlere gereğinden fazla söz sahibi olmaya çalışması ile çiftin tüm hayalleri suya düşer. Kız tarafının ayrı, erkek tarafının ayrı beklentileri, çiftin aldığı kararlara karışılması; çiftler ve aileler arasında gerginliğe sebep olur. Bazı ilişkiler, ailelerin beklenti ve baskısı altında fazla dayanamayarak ayrılma kararı ile son bulur. Bu süreçleri sağ salim atlatıp evlilik hayatına başlayan çiftleri ise bekleyen yeni geniş aile problemleri vardır. Evlilik yaşantısına karışma, bebek dünyaya geldikten sonra hem anne ve babaya hem de bebeğin bakımına müdahalede bulunma şeklinde karşımıza çıkan bu problemler, çift terapisine başvurulan en büyük evlilik sorunlardan birkaçıdır. Geniş Aile Problemlerinin Sebepleri Tüm bu sorunların kaynağı çiftin ‘’iyi ’’ olması içindir. Evlilik hazırlıklarının, düğün sürecinin iyi olması, evlilikten sonra çiftin mutluluğu, bebek dünyaya geldikten sonra bebeğin iyi olması içindir tüm çaba. ‘’Ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum’’ diye başlayan sözler, genelde çiftin iyiliğinden ziyade ilişkiyi zedeleyen, yıpratıcı sorunlara sebep olur. Geniş aile problemlerinin en büyük nedeni; çiftin aileleri arasında düşünce, kültür, gelenek, örf ve adet farklılıklarıdır. İki ailenin istek ve ihtiyaçlarının farklı olması, çoğu zaman gerilim sebebidir. Bu noktada aileler bazen pasif olarak olayların içindedir; aile üyeleri fikirlerini çocuğuna empoze ederek çift arasında gerginlik yaratabilir. Bazen ise aktif olarak söz ve eylemlerde bulunarak hem çiftin hem de geniş ailenin gerginlik yaşamasına sebep olabilirler. Türk toplumunda çocuklar genelde evlenene kadar ailelerinin yanında, onların kanatları altında yaşamlarını sürdürmektedir. Bu yaşam tarzı çocuklar üzerinde kimlik gelişimi ya da evlilik hayatına geçişin zorlukları gibi bazı olumsuz yönleri de beraberinde getirmektedir. Ayrıca ailelerin, çiftin evlilik hayatı üzerinde bu denli söz sahibi olması da bu yaşam tarzının bir sonucu niteliğindedir. Evlilik kararı ile birlikte, her şey gerçekten çiftin mutlu beraberliğini temellendirmelidir. Çift; aile müdahalesi olmadan istediği kararları özgürce alabilmeli, ilişkilerinin sağlığı için ‘’ ailelerin gönülleri olsun, yaşlı insanlar idare edelim’’ mantığı ile hareket etmemelidir. Bu noktada çiftler, ailelerini iyi yönetebiliyor olmalıdır. Çift, kararlarını aldıktan sonra her iki taraf da kendi ailesine gündemlerindeki konuyu uygun bir dille anlatmalıdır. Bir tarafın pasif kalıp; eşim nasıl olsa ailemle konuşur, aralarında anlaşıp sorunları çözerler düşüncesi içerisine girmemelidir. Bu düşünce, eş ile diğer aile arasındaki gerginliği her defasında artırır, çözüm yerine yeni sorunlar meydana getirir. Sonuç olarak, her iki tarafın da kendi ailesiyle diyalog kurarak sorunları çözmesi, hem geniş ailenin hem de çiftlerin sağlıklı iletişimi için önemlidir. Evlilik öncesi danışmanlık, hem çift arasında hem de geniş aile içinde çıkabilecek olası problemleri önceden tespit ederek süreçleri en doğru şekilde yönetmenizi sağlar. Ancak hali hazırda bu sorunları zaten yaşıyorsanız, aile ve çift terapisi ile sorunların kaynağına inilerek mevcut sorunların çözümü sağlanabilir.

Pandemi Evli Çiftlerin Maskesini Düşürdü

  Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs pandemisi sebebiyle herkes kabuğuna çekilmek zorunda kaldı. Sosyal izolasyon, hafta sonu yasakları, evden çalışma derken evli çiftler birlikte daha fazla zaman geçirir oldu. Bu durum iyi giden ilişkileri derinleştirdi; birlikte aşk dolu geçirdikleri zamanları artırdı ve pandemi onları birbirine daha fazla kenetledi. Ancak; ilişkileri zaten zedelenmiş olan çiftler, pes bayrağını çekti ve pandemide tüm sırlar açığa çıktı. İlişkilerinde sorun yaşayan eşler pandemi öncesinde; işe giderek evden kaçıyor, misafir çağırıyor, arkadaşlarıyla dışarıda buluşuyor, aile ziyaretleri yapıyor, tatile çıkıp ilgi odağını dağıtarak sosyalleşiyordu. Eşlerin baş başa geçirdikleri zaman dilimi o kadar azdı ki, sosyal hayat ilişkiyi büyük oranda kurtarıyordu. Fakat pandemi işin içine girince tüm dinamikler değişti. Sosyal hayatın kısıtlandığı günlere pandemi gerginliği ve ekonomik sıkıntılar da eklenince, sürekli yan yana olmak zorunda olan evli çiftlerin var olan sorunları iyice gün yüzüne çıktı. Romantik ve cinsel ilişkilerinin yıpranmasıyla çiftler, çıkış yolu aramaya başladılar. Çiftler Boşanmanın Eşiğinde Pandemi sürecinde ilişkileri daha da zedelenen eşler, mahkeme kapılarını aşındırmaya başladı. 2019 yılına kıyasla 2020 yılında yaklaşık 3,5 kat daha fazla boşanma gerçekleşmiş. Ayrıca arama motorlarında boşanma davası kelimesinin aranma hacmi; henüz pandeminin başlamadığı Ocak 2020’de 8,1 K iken Aralık 2020’de 4 K artarak 12,1 K’ya yükselmiştir. Bu da gösteriyor ki birbirine tahammülü kalmayan eşler, karantina döneminde çözüm yolunu boşanmada görüyorlar. Pandemi; güzel giden ilişkiler için kaliteli vakit geçirmek, doya doya sarılmak, birlikte yemek yapmak, film izlemek, romantik anlar geçirmek için güzel bir bahane iken; ilişkileri zaten zedelenmiş olan evli çiftler için boşanma, kaçış bahanesi oluyor. Aslına bakacak olursak, zedelenen ilişkilerin altında yatan, çözümlenmemiş sebepler vardı. Pandemi, bardağı taşıran son damla oldu sadece. Eşler zamanında problemlerini çözümlemiş olsalardı eğer, pandemi onlar için de güzel zaman geçirebilmek için iyi bir sebep olabilirdi. Ancak hiçbir şey için geç değildir. Arama motorlarında “boşanma davası” anahtar kelimesini aratmak yerine; sorunların çözümü için iyi bir “çift ve aile terapisti” kelimesini aratmak, sorunların çözümü için güzel bir başlangıç olabilir…

Çocuklu Çift Olmak

İlişkilerin yıpranma sebeplerinden biri de çiftlerin ilişkilerinin monotonlaşmasıdır. Bazı evli çiftlerde çocuk dünyaya gelene kadar sevgililik rolleri ağır basarken çocuk doğduktan sonra roller yalnızca anne-baba olmaya evriliyor. Ebeveynler; çocuğu hayatlarına adapte etmek yerine, çocuğun hayatına adapte oluyor ve her boş anlarında onun mutlu olacağı aktivitelere yönelerek çocuğun mutluluğuyla mutlu oluyorlar. Gün içerisinde çocuğu mutlu etmek uğruna tüm enerjisini harcayan çift, akşam olunca kendi köşesine çekilerek telefonla ilgilenmek veya uyumak gibi eylemlerle romantik ilişkilerini monoton hale getiriyorlar. Çiftlerin yalnız ve eskisi gibi birlikte zaman geçirmeye ihtiyacı vardır. Aile olmak sadece ebeveyn olmak demek değil, çift olarak da hayatı paylaşmaktır. Birlikte geçirdiğiniz değerli zamanların tadını çıkarın; konuşun, paylaşın, gülün, birbirinize sık sıkı sarılın… Ebeveyn rolünü çok iyi oynarken eş olduğunuzu unutup ilişkinizin monotonlaştığını hissediyorsanız destek almaktan çekinmeyin. www.psikolojiantalya.com internet sitemizi ziyaret ederek veya +90 552 606 22 26 telefon numaramızı arayarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.