İnsanoğlu var olduğu zaman dilimi boyunca, günlük hayatı hep bir koşuşturma içerisinde geçmiştir. İlk zamanlardan bugüne teknolojik gelişmeye paralel dinamikler de değişmiş ve koşuşturma odağı okul, ev, iş, çocuklar, sosyal hayat gibi kavramlar ile şekillenmiştir. Bu yaşam ekseni içinde üzüntü ya da sevinçler hayatın bir parçası olarak da yerini almıştır. Elbette bu döngü içinde hayatımızın bir gün sona ereceği kaygısı, kimimiz için son derece önemli, kimimiz için ise gelir geçer düşünce sınıfında aklımızın bir kenarında yer almaktadır. Hayatın günlük rutinine olağan bir biçimde iştirak eden bu düşünceler, ölüm kaygısı ve ölüm korkusu olarak da adlandırılabilir. Bu noktada ölüm korkusu ve ölüm kaygısının birbirinden farklı kavramlar olduğunu söylemeliyiz. Ölüm korkusu hayatımızı tehdit eden bir durumla karşılaştığımızda yaşadığımız duygudur. Bu yaşanan korku hissi normaldir, çünkü yaşam tehdit altındadır ve son bulma ihtimali söz konusudur. Ancak ölüm kaygısı, ortada herhangi bir tehdit olmaksızın ölüm düşüncesinin kişinin aklını kemirmesi ve hayatını etki altına almasıdır.
Ya sevdiklerimden önce ölürsem buna nasıl dayanırlar, bir gün çocuğumu, eşimi kaybedersem nasıl yaşarım, o çok istediğim ülkeleri gezmeden ölürsem gözüm açık giderim, mesleğimde istediğim yerlere gelemeden, projelerimi tamamlamadan ölmek istemiyorum, hayatım çalışarak geçiyor ya bu hayatın güzelliklerini yaşayamadan ölürsem, bu hayatta yaptığım yanlışlar yüzünden öbür dünyada nasıl hesap vereceğim… Gibi düşünceler çoğumuzun aklının bir köşesinde hep vardır. Buna ölüm kaygısı adını veriyoruz. Aslında ortada bu düşünceleri aklımıza getirecek hiçbir sebep yoktur; herkes sağlıklı ve mutludur ama ölüm fikrinin yarattığı endişe, kişide bu kaygıya sebep olur.
Genelde bu kaygının altında yatan travmatik sebepler vardır. Çok sevdiği bir kişiyi aniden kaybetme, hiç beklenmedik şekilde yaşanan bir ölüme tanık olma, hastanede yatma, ciddi bir rahatsızlığa sahip olma veya sevdiği birinin rahatsızlanması, deprem, yangın, terör saldırıları gibi durumlardan etkilenme, başka kişilerin anlatılarından etkilenme, izlenen bir film sahnesinden veya duyulan bir haberden etkilenme, anlatılan yaşam sonrası azap gibi sebeplerden herhangi biri bu kaygının nedeni olabilir.
Ölüm Kaygısının Semptomları Nelerdir?
Ölüm aklına geldiğinde ve ölümü çağrıştıran herhangi bir durumda anksiyete yaşanması
Her an ölecekmiş gibi hissetme
Dış dünyaya konsantre olamama
Sık sık sevdikleriyle iletişimde kalma isteği
Sevdiği birine ulaşamadığında aşırı panik hali
Sosyalleşme problemleri
Aşırı evhamlı olmak
Takıntılı düzeyde sağlıklı yaşama çabaları
Ölüm kaygısını yenmek için, yaşanan bu semptomların tetikleyicilerini ve ardında bulunan hayat hikayelerini saptamak önemli bir yer tutmaktadır. Hayatın hangi anında yaşanan durum ya da durumlar bu kaygıya neden olmuştur? Bu sorunun yanıtını bulmak önemlidir, hayatı zorlaştıran durumlara yoğunlaşmak ve bu sebepleri çözüme kavuşturmak, ardından da ölüm kaygısı özelinde çalışmak son derece önemlidir.
Psikoloji Antalya olarak alanında uzman kadromuzla, bireysel danışmanlık kapsamında ölüm kaygısının size verdiği ağır yüklerden arınarak günü mutlu yaşayabilirsiniz.