Hamileliğin ardından gerçekleşen doğum ve annenin bebeğini kucağına aldığı ilk andan itibaren anne için lohusalık dönemi de başlamış olur. Bu döneme aynı zamanda, fizyolojik, psikolojik, ilişkisel ve sosyal olarak pek çok değişimin aynı anda yaşandığı çok katmanlı bir evre de diyebiliriz. Dünyaya yeni bir hayat getirmek çok özel ve kıymetli elbette. Ancak annenin değişen hormonları ile birlikte yaşadığı uyku yoksunluğu ve duygusal kargaşa gibi durumlar neticesinde bu süreç, anne için oldukça zorlayıcı aynı zamanda.
Halk arasında 40 gün olarak adlandırılan lohusalık dönemi, 6 haftalık bir zaman dilimini kapsar. Hamilelikte yükselen HCG, östrojen, progesteron, oksitosin ve relaksin hormonları, lohusalık döneminde eski seviyesine dönmeye başlar. Yeni doğum yapan çoğu anne genellikle bu dönemle birlikte ruh hali değişimleri yaşar. Ağlama nöbetleri, kaygı ve uyku güçlüğü gibi durumlar, doğum sonrası bebek hüznü olarak adlandırılır ve yeni anneler bu ruh halleriyle sıklıkla karşılaşır.
Bebek hüznü genellikle doğumdan sonraki ilk iki ila üç gün içinde başlar ve iki haftaya kadar sürebilir. Bu büyük hayat değişimine hormanlardaki değişimler de eklenince, bu sürece uyum sağlamak her anne için zorlayıcı olabilir.
Lohusa dönemi doğum yorgunluğu, tecrübesiz annenin bebeğin bakımı konusundaki kaygıları, tetiklenen yetersizlik duyguları, sosyoekonomik durum, annenin bu sorumluluklar karşısında eşinden ve çevresinden yeterli sosyal yardım almayışı, daha önceki sorunlu doğum tecrübeleri, kaybedilen bebek geçmişi, zor hamilelik gibi faktörlerin de etkisiyle, annenin bu döneme uyum sağlaması çok daha zor hale gelmektedir. Anne, bebeğinin doğumuna bilinç düzeyinde çok hazır olsa ve doğum sonrasındaki sorumluluklar çevresi tarafından çok yeterli bir şekilde desteklense bile annenin kendi arka bahçesinde kendisinin bile hatırlamadığı erken dönem travmaları, bebeğin doğumuyla tekrar tetiklenebilir. Örneğin; annenin istenmeyen bir bebek olması veya kendi doğum anının travmatik geçmesi gibi durumlar var olabilir. Bu durumlarda annenin bilinci kötü anıyı hatırlamıyor olsa bile bedeninin ve bilinç dışının hatırlaması, kendi doğum sonrası sürecine de negatif yönde etki edebilir. Her doğumda aslında anne, kendi kendini bilinç dışı olarak tekrar doğurduğu için o bitirilmemiş işler, halı altına süpürülmüş travmalar; bebeğin doğumuyla birlikte bir anda yeni annenin önüne serilebilir. Bütün bu etkenlere hormonal değişimler de eklenince, çok sayıda annenin karşı karşıya kaldığı lohusa depresyonunun yaşanmasına neden olabilir ve anne üzerinde çok ciddi etkiler bırakabilir. Lohusalık depresyonu, bir karakter kusuru ya da zayıflık değildir. Bazen sadece doğum yapmanın bir komplikasyonudur. Her on yeni anneden birinin lohusalık depresyonu yaşaması da bunun aslında utanılacak veya suçlu aranacak bir şey olmadığının kanıtıdır diyebiliriz. Doğum sonrası depresyonunuz varsa hızlı bir tedavi, belirtilerinizi yönetmenize ve bebeğinizle bağ kurmanıza yardımcı olabilir.
Lohusa Depresyonu Belirtileri
Lohusa depresyonu, lohusalık döneminde görülebildiği gibi doğumu takip eden ilk bir yıl içerisinde de ortaya çıkabilen bir depresyon çeşididir. Patolojik depresyon belirtilerinin yanı sıra, bu depresyon çeşidine özel semptomlar da eşlik edebilmektedir. Bu semptomlar;
- Annenin kendini güçsüz ve enerjisiz hissetmesi.
- Ağlama krizleri.
- Kendini değersiz hissetme.
- Bebekle yetersiz ilgilendiği düşüncesi.
- Sürekli uyuma isteği veya hiç uyuyamama.
- İştah kaybı veya normalden fazla yeme.
- Suçluluk duygusu.
- Sosyal izolasyon.
- Aşırı duygu değişimleri.
Tüm bu belirtilerin yanı sıra lohusa depresyonunu ağır geçiren annelerde kendine veya bebeğe zarar verme, hatta intihar veya bebeği öldürme düşünceleri gibi uç semptomlar da görülebilir.
Lohusa depresyonu, sanılanın aksine sadece anneyi etkileyen bir süreç değil, bir aile hastalığıdır diyebiliriz. Bu sürecin hem evlilik ilişkisine hem de bebeğin zihinsel ve psikolojik gelişimine uzun süreli etkileri olasıdır. Aileye yeni bir bebeğin katılması sorumlulukların arttığı zorlu ve stresli bir süreç iken, lohusalık depresyonu da eklendiğinde ilişkilerde kopma noktasına gelinebilmektedir. Bu dönemde genellikle her iki eş de kendisini çok yalnız bırakılmış, anlaşılmamış ve destek olunmamış hissedebilir. Annenin yaşadığı depresyon erkekler üzerinde kızgınlık ya da öfke gibi tavırlara da neden olabilir. Bu ciddi durumu anlamlandırmayan erkek, eşini; çocuğu ile yeteri kadar ilgilenmemekle, olur olmadık şeylere ağlayıp kızmakla, kendilerine kötü davranmakla suçluyor, bebekleri ile ilgili sorumlulukların kendi üzerine kaldığını düşünebiliyor. Aslında bu öfkenin altında eşine nasıl destek olacağını bilememe halinin getirdiği çaresizlik ve korku yatıyor olabiliyor. Kadın ise yaşadığı bu zorlu süreçte kendini yeteri kadar anlaşılmamış, çevrenin de etiketlemeleri ile birlikte daha çaresiz ve suçlu hissetme eğiliminde olabiliyor. Eşinin yeteri kadar destek ol(a)mayışı bu noktada ilişkide büyük bir kırılma anına neden olabiliyor ve doğumdan seneler sonra bile bu sürecin etkileri çift arasında görülebiliyor. Neyse ki bu zorlu süreci birlikte el ele atlatabilen çiftler de bulunmakta. Süreci birlikte atlatan bu çiftlerin aslında açık iletişime çok daha fazla önem verdiği ve zorlandıkları konularda uzmanlardan destek almaya daha açık olduklarını gözlemlemekteyiz.
Bir anne depresyona girdiğinde, çocukları da acı çeker. Çünkü depresyon, ebeveynlerin bebekleriyle şefkatli ve istedikleri gibi bağ kurma becerilerini azaltır. Depresyon insanların duygularını ifade etme biçimini engeller ve davranışların değişmesine neden olabilir. Depresyonda olan anne ve babalar, depresyonda olmayan anne babalar kadar göz teması kuramaz veya gülümseyemez. Depresyonu olan birçok ebeveynin bebekleriyle oyun oynama, konuşma veya şarkı söyleme gibi olumlu etkileşim kurma olasılığı daha düşüktür. Bazı araştırmalarda, depresyonda olan annelerin bebekleriyle birlikte kendi dillerinde daha az duygu ve ifade kullandıklarını göstermektedir. Depresif ebeveynlerin çocuklarına karşı daha tutarsız olduğu da araştırmalar tarafından desteklenmektedir. Bu araştırmalarda; lohusalık depresyonu yaşayan annelerin bebeklerinin, bu duruma sahip olmayan annelerin bebeklerine göre daha az etkileşime girdiği, yaygara kopardığı, daha sık ağladığı ve daha yüksek düzeyde fizyolojik stres altında olduğu gözlemlenmektedir. Bu bebeklerin dil gelişimleri de yaşıtlarına göre daha yavaş gelişiyor. Anneler, depresyonun şiddetine bağlı olarak; doktor muayenelerini ayarlama, bir evi bebekler için güvenli hale getirme, mama zamanlarını ayarlama gibi temel çocuk sağlığı görevlerini yönetmekte bile sorun yaşayabilirler.
Özetle, ebeveyn depresyonu sadece bir ebeveynin dünya algısını değil, aynı zamanda bir çocuğun içsel ve dışsal dünya deneyimini de etkiler diyebiliriz. Ebeveynler, çocuklarından ne kadar kopuk olursa; çocuğun yakın bağlar ve sağlıklı duygular oluşturamama riski o kadar büyük olur. Bütün bu zorlantılar erken dönemde bebeğin bağlanma biçimini de olumsuz etkiler. Bu durum, bebeklerin daha kaygılı veya kaçıngan bağlanma stiline sahip olma riskini artırır. Bağlanma biçimleri bütün hayatımız boyunca yakın çevremizle olan ilişki biçimlerimizi belirleyen davranışsal ve duygusal kalıplar olarak özetlenebilir.
Lohusalık süreci de hamilelik süreci gibi anneye özeldir. Kimi anne, bu süreçleri çok rahat ve mutlu yaşarken kimi anne zor, sıkıntılı ve mutsuz geçirebiliyor. Ne olursa olsun, siz değerlisiniz ve tüm aile için değerli bir birey olduğunuzu unutmamalısınız. Anne için bebek elbette çok önemli ancak kendinize de vakit ayırmanız olmazsa olmazdır. Mutlaka düzenli beslenmeli ve küçük molalarla kendi isteklerinize yönelmelisiniz. Bu süreçte kendinizi kapatmak yerine sevdiğiniz biriyle dertleşmek size fazlasıyla iyi gelecektir. Eğer lohusalık depresyonunuz çok şiddetli geçiyorsa mutlaka ama mutlaka bir uzmandan destek almalısınız.
Bir kadın doğum sonrası depresyona girdiğinde bu kimsenin hatası veya zayıflığı değildir. Doğum sonrası depresyon tedavi edilebilir. Tedavi, doğum sonrası depresyonu olan çoğu kadın için iyi sonuç verir. Birkaç hafta içinde çoğu kadın daha çok kendileri gibi hisseder ve hayattan yeniden keyif almaya başlayabilir.
Lohusalık depresyonuyla ilgili detaylı bilgi ve randevu için bizimle www.psikolojiantalya.com internet sitemizi ziyaret ederek, +90 0555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarımızı arayarak iletişime geçebilirsiniz.
Uzman Klinik Psikolog Ceren Fırıncı