İlişkiler

Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi

Sana Bağlanmaya Korkuyorum: İlişkide Kaygılı Bağlanma Hikayesi Birine bağlanmak hem umut verici hem de korkutucu olabilir. Kalbinizi açmak, sizi sevginin en derin sularına götürebileceği gibi, terk edilme korkusuyla da yüzleştirebilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler için bu hisler daha da yoğun yaşanır. Sürekli sevgi arayışı içinde olsalar da, bağlanmaktan korkarlar. Peki, bu duyguların kökeni nedir ve nasıl başa çıkabiliriz? Kaygılı Bağlanma Nedir? Kaygılı bağlanma, genellikle çocukluk dönemindeki deneyimlerle şekillenen bir bağlanma stilidir. Ebeveynlerin tutarsız veya aşırı koruyucu tutumları, çocuğun güvensizlik duyguları geliştirmesine yol açabilir. Bu güvensizlik, ilerleyen yaşlarda ilişkilerde bağlanma korkusuna dönüşebilir. Kişi, partnerine yakın olmayı arzularken aynı zamanda terk edilme korkusuyla mesafeli davranabilir. Bu içsel çatışma, hem kişinin kendisi hem de partneri için zorlayıcı olabilir. Kaygılı Bağlanmanın İlişkilerdeki Etkileri Kaygılı bağlanma, ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açabilir.  Kaygılı bağlanmaya sahip kişiler, sürekli olarak partnerlerinden onay ve sevgi arayışı içindedir. İlişkide her an terk edilme kaygısı yaşayan bireyler, bu korku yüzünden ilişkide güvensiz hissedebilir. Eleştirilere karşı aşırı hassas olan bu kişiler, en ufak bir mesafe ya da ilgisizlik durumunda büyük endişe yaşayabilirler. Bu tür belirtiler, ilişki dinamiğinde çatışmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Partnerin duygusal taleplerine yanıt verememesi, kaygıyı daha da artırabilir. Bağlanma Korkusunu Aşmak Mümkün Öncelikle, duygusal farkındalık geliştirmek önemlidir. Kişi, içsel kaygılarının farkına vararak bu duyguların kökenine inebilir ve korkularının geçmiş deneyimlerden kaynaklandığını fark edebilir. Bir diğer önemli adım, partnerle açık ve dürüst bir iletişim kurmaktır. Kişi, duygularını saklamadan, korkularını ve beklentilerini partneriyle paylaşmalıdır. Böylece, ilişkide daha fazla anlayış ve güven inşa edilebilir. Bu tür bir iletişim, hem bireyin kendini daha güvende hissetmesini sağlar hem de ilişkiyi daha sağlıklı bir zemine oturtur. Son olarak, profesyonel bir destek almak oldukça etkili olabilir. Kaygılı bağlanma, derinlerde yatan duygusal yaraların bir sonucudur ve bu yaraların profesyonel rehberlikle iyileştirilmesi mümkündür. Bir terapist veya psikolog eşliğinde yapılacak duygusal çalışmalar, kişinin ilişkilerinde daha dengeli ve güvenli bir bağ kurmasına yardımcı olabilir. Kaygılı bağlanma yaşadığınızı düşünüyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Ayrılık Sonrası Duygusal Yaraları Sarmak

Ayrılık, kalbimizin derinliklerinde yankı bulan bir acıdır; bir ilişkinin sona ermesi, sadece iki insanın yollarını ayırması değil, aynı zamanda hayallerin, umutların ve paylaşılan anıların da geride kalması demektir. Bu anlarda, içimizdeki boşluk büyüyebilir ve hayatımızın dengesi sarsılabilir. Ancak her yara gibi, duygusal yaralar da zamanla iyileşebilir ve bu süreci doğru yöneterek hayatımıza yeniden yön vermek mümkün olabilir. Peki duygusal yaraları sarmak için neler yapabilirsiniz? 1. Kendinizi Anlamaya Zaman Ayırın Ayrılık sonrası en önemli adımlardan biri, kendinize zaman tanımak olabilir. Bu süreçte hissettiğiniz duyguları kabul etmek ve onları anlamak, duygusal yaralarınızı sarma yolunda önemli bir adım olabilir. Duygularınızı bastırmak yerine onları fark etmek ve onlarla yüzleşmek, kendinizi yeniden keşfetmek için bu zamanı bir fırsat olarak değerlendirmek isteyebilirsiniz. Yaşadığınız bu duyguları kabullenmek, ilişkinizin de sonlandığını kabullenmenize olanak tanıyabilir. 2. Sonlanan İlişkinize Bir Göz Atın Ayrılık sonrası, geride bıraktığınız ilişkinizi objektif bir şekilde değerlendirmek faydalı olabilir. İlişkinin dinamiklerini, iletişim şeklinizi ve yaşadığınız duygusal tecrübeleri yeniden gözden geçirerek aslında neyin sizi üzdüğünü anlamaya çalışın. Kaybettiğiniz şey gerçekten ilişkinin kendisi ve hissettirdiği güzel duygular mı yoksa beklentileriniz ve hayalleriniz mi? İlişkinize gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmak, ayrılık acısını hafifletebilir ve gelecekteki ilişkileriniz için daha sağlam bir temel oluşturmanıza yardımcı olabilir. 3. Profesyonel Destek Alın Ayrılık sonrası duygusal yaraları sarmanın en etkili yollarından biri destek almaktır. Bu destek yakın arkadaşlarınızdan ve ailenizden gelebilir. Ancak yaşamakta olduğunuz bu yıkıcı süreç yaşamınızı zorlu bir duruma sokuyorsa, uzman klinik psikolog desteği alarak duygularınızı doğru şekilde anlayabilir, yalnız olmadığınız bilincini kazanabilir ve süreci daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz. 4. Size İyi Gelen Aktivitelere Yönelin Ayrılık, hayatınızda yeni bir başlangıç yapmak veya ertelediğiniz aktivitelere yönelmek için bir fırsat olabilir. Yeni hobiler edinmek, film izlemek gibi size iyi hissettiren aktiviteleri hayatınıza daha çok dahil etmek, ertelediğiniz hedeflere odaklanmak duygusal yaraları sarmak konusunda etkili olabilir. Öz bakım aktivitelerine bu şekilde vakit ve alan yaratmak kendinize olan güveninizi de inşa etmenizde faydalı bir adım olabilir. Bu zorlu süreçte kendinize karşı nazik olun ve iyileşmek için gerekli adımları atın. Yaralarınızı sarmak zaman alabilir ancak atacağınız adımların sonucunda şu anki hislerinizden daha iyi bir konumda kendinize yer edinebilirsiniz. Bu yolculukta bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Terk Edilme Korkusu Nasıl Yenilir?

Terk edilme korkusu, modern ilişkilerin görünmez zinciridir ve pek çok kişinin duygusal hayatını gölgeleyebilir. Bu korku, insanları derinden etkileyerek hem kişisel gelişimlerini hem de ilişkilerini zedeleyebilir. Terk edilme korkusunu yenmek, sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurabilmenin kapısını açan bir anahtar niteliğindedir diyebiliriz. Peki, bu korkuyla nasıl başa çıkabiliriz? Terk edilme korkusunu yenmek için atabileceğiniz adımlara birlikte bakalım. Terk Edilme Korkusunun Nedenleri Çocukluk Dönemi Travmaları Terk edilme korkusunun kökenleri genellikle çocukluk dönemine dayanır. Ebeveynler tarafından ihmal edilme, terk edilme, sevilen bir kişinin kaybı veya sevgi eksikliği gibi deneyimler, ilerleyen yaşlarda bu korkunun gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle, çocukluk döneminde yaşanan travmaları anlamak ve bu konuda profesyonel yardım almak önemlidir. Düşük Öz saygı ve Güvensizlik Düşük öz saygı ve güvensizlik de terk edilme korkusunun başlıca nedenlerindendir. Kişinin kendine olan güven eksikliği, ilişkilerde sürekli olarak terk edilme endişesi yaşamasına yol açabilir. Bu durum, hem kişinin kendine olan saygısını hem de ilişkilerini olumsuz etkiler. Terk Edilme Korkusunu Yenmenin Yolları 1. Profesyonel Yardım Almak Terk edilme korkusunu yenmek için en etkili yollardan biri, bir psikologdan yardım almaktır. Uzmanlar, korkularınızın kökenini anlamanıza ve bu korkularla başa çıkma stratejileri geliştirmenize yardımcı olabilir. Terapi süreci, bilinçaltında yatan travmaların çözülmesini ve sağlıklı bir öz saygı geliştirilmesini sağlar. 2. Kendinizi Tanımak ve Kabullenmek Kendinizi tanımak ve kabullenmek, terk edilme korkusunu yenmenin önemli bir adımıdır. Güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfederek bu yönlerinizle barışabilirsiniz. Kendinize değer verdiğinizde, terk edilme korkusuyla başa çıkmanız daha kolay olacaktır. 3. Sağlıklı İletişim Kurmak İlişkilerde sağlıklı iletişim, terk edilme korkusunu azaltma yolunda atabileceğiniz önemli adımlardandır. Duygularınızı ve düşüncelerinizi açık bir şekilde ifade edip partnerinizle güven temelli bir ilişki kurabilirsiniz. İletişim eksikliği, yanlış anlaşılmalara ve güvensizliklere yol açabilir. Bu nedenle, açık ve dürüst bir iletişim kurmaya özen gösterin. 4. Geçmişi Geride Bırakmak Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlere takılı kalmak, mevcut ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir. Geçmişi bırakmak ve anı yaşamak, terk edilme korkusunu yenmek için önemlidir. Geçmişteki deneyimlerden ders çıkarmak gerekir elbette, ancak bu deneyimlerin şu anki ilişkilerinizi yönetmesine izin vermeyin. Geçmişinizde aşmakta güçlük çektiğiniz deneyimlerle ilgili olarak da bir uzman desteğine başvurabilirsiniz. 5. Kendinize Zaman Ayırmak Kendinize zaman ayırmak, kendi ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi anlamanıza yardımcı olabilir. Kendi başınıza zaman geçirmek, bağımsızlığınızı ve öz güveninizi artırır. Bu da terk edilme korkusuyla başa çıkmanızda size güç verecektir. Terk edilme korkusu, doğru adımlar atıldığında yenilebilir bir durumdur. Profesyonel yardım almak, kendinizi tanımak ve sağlıklı iletişim kurmak bu süreçte size yardımcı olacak temel adımlardır. Unutmayın, herkesin değeri vardır ve siz de sağlıklı ve mutlu ilişkileri hak ediyorsunuz. Kendi değerinizi anlayarak terk edilme korkusunun gölgesinden uzaklaşmaya hazırsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.

Sevgi ve Saygı İnsan İlişkilerinde Neden Önemlidir?

İnsan hayatının en derin ve anlamlı anları, diğer insanlarla kurduğumuz bağlarda saklıdır. Sevgi dolu bir bakış, saygılı bir davranış, kalbimizi ısıtan ve ruhumuza dokunan hatıralar yaratır. Bu iki değer, zorlukları aşmamıza yardımcı olur ve en derin bağlarımızı kuvvetlendirir.  Bizleri böyle iyileştirme gücüne sahip sevgi ve saygının insan ilişkilerindeki rolüne daha yakından bakalım. 1. Sevgi ve Saygı Güven Oluşturur Güven, sağlıklı ilişkilerin temelidir ve sevgi ile saygı bu güvenin inşa edilmesinde kritik rol oynar. Sevgi, insanlara duygusal destek sağlar ve zor zamanlarda yanlarında olduğunu hissettirir. Saygı ise, kişilerin birbirlerinin sınırlarına ve değerlerine özen göstererek karşılıklı bir anlayış ve kabul ortamı yaratır. Bu ortamda bireyler, kendilerini daha güvende ve rahat hissederler. Güvenin var olduğu bir ortamdaysa bireylerin daha derin bağlar kurması ve duygusal destek çerçevesinde ilişkiler şekillendirmesi mümkün olur. 2. İletişimi Güçlendirir Sağlıklı bir iletişim, her türdeki ilişkinin olmazsa olmazıdır. Sevgi ve saygı sayesinde, bireyler iletişim kurarken empati ve anlayış özelliklerini ön plana çıkarabilirler. Farklı görüşlerin ortaya çıktığı durumlarda dahi karşılıklı anlayış, dürüst iletişim, rahat ifade edebilme ve görüşlere değer verme gibi sağlıklı iletişim şekillerinin gelişmesi, daha güçlü ve derin ilişkiler oluşmasına olanak tanıyacaktır. 3. Kişisel Gelişimi Destekler Sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir ortamda, bireyler kendilerini daha özgür hissedebilirler. Fikirlerinin, davranışlarının ve diğer özelliklerinin saygı çerçevesinde karşılanacağını bilen bireyler, kendilerini rahat ifade ederek potansiyellerini daha iyi bir şekilde ortaya koyabilirler. Bu tür bir ortam, bireylerin kendilerini geliştirebilecekleri ideal bir zemin hazırlayabilir. Sevgi, kalplerimizi ısıtan, zor zamanlarda bizi ayakta tutan, derin bağlar kurmamızı sağlayan bir güçtür. Saygı ise, birbirimize olan değerimizi ve sınırlarımızı kabul ederek, ilişkilerimizi sağlam ve dürüst temeller üzerine inşa etmemizi sağlar. Bu iki değer bir araya geldiğinde, sadece yüzeyde kalmayan, ruhumuza işleyen ve bizi daha iyi versiyonlarımıza dönüştüren ilişkiler kurarız. Sevgi ve saygının olmadığı bir dünya hayal etmek bile zorken, bu iki değeri yaşamımızın merkezine alarak, hem kendimize hem de sevdiklerimize daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sunabiliriz.  Sevmeye ve saymaya önce kendinizden başlayın. 

Sınır Koymak Neden Önemlidir?

‘’Hiç istemiyorum ama arkadaşım kırılmasın diye onun dediğini yapıyorum, karşılığını almadığım halde müdürümden tepki görmemek adına çoğu gece mesaiye kalıyorum, annem sürekli özel hayatıma müdahale ediyor saygısızlık etmemek için sesimi çıkartmıyorum…’’ Bu ve bunun gibi pek çok cümle, birçok kişinin hayatında önemli role sahiptir. Tam da bu noktada sınır çizmek neden önemlidir konusu gündeme gelmektedir. Kişi; karşısındaki kişinin mutluluğu veya çıkarı uğruna kendinden fazlaca ödün veriyorsa, kendi istek ve beklentilerini geri planda tutuyor ve mutsuz oluyorsa; bireysel mutluluğu ve ilişkilerini sağlıklı yürütebilmesi için kendi sınırlarını çizmelidir. Sınır Koymak Ne Demektir? Sınır koymak ne demek? Nasıl davranırsam ilişkilerimi iyi yöneterek sınırlarımı çizerim gibi sorular sıklıkla sorulan sorulardır. Bazı kişiler sınırlarını çok sert ve katı şekilde çizerken karşı tarafı incitebilir ve bu da ilişkilere zarar verebilir. Bu noktada kişilerin çizdikleri sınırların davranışsal eğilimlerini ele almakta fayda vardır; Sert Sınırları Olan Kişiler: Bu kişilerin sağlıklı ilişkiler kurmaları oldukça zordur. Yardıma ihtiyaç duydukları anlarda dahi soğuk ve uzak durarak yardım istemezler. Yakın ilişkiler kurmamakla birlikte, reddedilmemek için daima kaçınırlar. Düşünce ve duygularını gerekli durumlarda dahi açıkça ifade etmezler. Geçirgen Sınırları Olan Kişiler: Sert sınırları olan kişilerin aksine bu kişiler, duygu ve düşüncelerini gereğinden fazla paylaşırlar. Etrafındaki insanların hayatlarına müdahale etmelerine izin verirler. Saygısızlık ve istismar yaşamaları ve bunların karşısında susmaları dahi olasıdır. Sağlıklı Sınırları Olan Kişiler: Kendi değerlerinden ödün vermeden başkalarından fikir alarak ve bu fikirleri uygularken kendi süzgecinden geçirerek yaşamlarını sürdürürler. Özel hayatlarıyla ilgili detayları yalnızca yakın çevreleriyle paylaşırlar. Başkalarına hayır demekte zorluk çekmezler. İhtiyaçlarını da duygu ve düşüncelerini de rahatlıkla paylaşabilirler. Sağlıklı ilişkiler için net olmak çok önemlidir. Sınırlarınızı net olarak belirleyerek düşüncelerinizi, fikirlerinizi sınırlarınıza uygun olarak ifade etmelisiniz. Gereğinden fazla sınır koymak ya da sınırları tamamen ortadan kaldırmak ve çizgiyi geçenlere sert tepkiler ortaya koymak, ilişkilerinize zarar vererek farklı tepkiler almanıza sebep olabilir. Hangi Konularda Sınır Koyulabilir? Tüm insan ilişkileri düşünüldüğünde, sınır koyulan konular da farklılık gösterir. İş hayatında koyulan bir sınır, arkadaşlık ilişkisinde kalkabilir. İş yerindeki arkadaşlarına sevgilisiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan bir kişi, sosyal çevredeki arkadaşlarının yanında bu konuyu konuşabilir. Özel hayatına dair bilgilerin verilmesi profesyonel yaşamına olumsuz etki ettiği için bu sınır çizilmiş olabilir. Ancak samimi arkadaşlarıyla çizilen sınır, bu konuya dahil olmayabilir. Hangi konularda sınır koyulabilir? Fiziksel Sınırlar: Yeme, içme gibi tüm fiziksel ihtiyaçları kapsamaktadır. Bir insan aç olduğunuz halde sizi yemek yemekten alıkoyuyorsa, fiziksel sınırlarınızı ihlal ettiğini söylemek mümkündür. İş yerinde öğle yemeği saati olduğunu bile bile yöneticinin iş vermesi ve işin hızlıca yapılmasını istemesi, buna bir örnektir. Duygusal Sınırlar: Başkalarının duygularınıza saygı duymasını temel alan bu sınırlar, sizin de başkalarına ne kadar empati yapabildiğinizi gösterir. Hislerinizle ilgili sizi rahatsız eden sorular soruluyor ya da hisleriniz saygı görmüyorsa, duygusal sınırlarınız ihlal ediliyor olabilir. Zaman Sınırları: Biri size sürekli neyin önemli olduğunu ya da daha öncelikli olduğunu söylüyor ve siz de buna uyum sağlıyorsanız, zamanla ilgili sınırlarınız net olmayabilir. Maddi Sınırlar: Bütçenizi ve sahip olduklarınızı nasıl harcayacağınıza kendiniz karar vermiyorsanız, maddi sınırlarınızı gözden geçirmelisiniz. Başkaları size sürekli maddi konularla ilgili akıl veriyor ya da sizden talepleri oluyor siz de uyum sağlıyorsanız maddi sınırlarınız aşılmıştır. Entelektüel Sınırlar: Dil, din, ırk ayrımı yapan söylemler entelektüel sınırları aşmaktadır. Bu konular hakkında sürekli yorum yapan bir kimse, entelektüel sınırları aşıyordur. Cinsel Sınırlar: Partnerlerin dahi dikkat etmesi gereken sınırlardır. Mahremiyet ve rıza olmadan yapılan her hareket, cinsel sınırları ihlal eder. Sağlıklı ilişkiler kurmak için hem sınırlar belirlenip karşı tarafa doğru aktarılmalı hem de sınırları aşan kişilere uygun şekilde dur denilmelidir. Aynı zamanda karşı tarafın sınırlarına da saygı duyulmalı ve sınırlar çerçevesinde hareket edilmelidir. Bugüne kadar fazlaca sınır ihlali yaşamışsanız, hayır diyemiyorsanız ve sınırlarınızı karşı tarafa aktarma konusunda zorluk yaşıyorsanız bizimle  www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Uzman Klinik Psikolog Mehmet Arseven

Evlilikte Geniş Aile Problemleri

Birbirini seven, iyi anlaşan, ruh eşimi buldum diyen her çift, yuva kurup mutlu mesut yaşamak ve birlikte yaşlanmak ister. İşler ciddiye binip ailelerle tanışma dönemi geldiğinde çiftin mutluğu ve heyecanı doruk noktasındadır; çünkü hayal ettikleri yuvayı kurmak için adımlar atılmaya başlanmıştır. Evlilik hazırlıkları, nişan, kına, düğün süreçleri heyecanla başlar; ancak genelde aile üyelerinin süreçlere gereğinden fazla söz sahibi olmaya çalışması ile çiftin tüm hayalleri suya düşer. Kız tarafının ayrı, erkek tarafının ayrı beklentileri, çiftin aldığı kararlara karışılması; çiftler ve aileler arasında gerginliğe sebep olur. Bazı ilişkiler, ailelerin beklenti ve baskısı altında fazla dayanamayarak ayrılma kararı ile son bulur. Bu süreçleri sağ salim atlatıp evlilik hayatına başlayan çiftleri ise bekleyen yeni geniş aile problemleri vardır. Evlilik yaşantısına karışma, bebek dünyaya geldikten sonra hem anne ve babaya hem de bebeğin bakımına müdahalede bulunma şeklinde karşımıza çıkan bu problemler, çift terapisine başvurulan en büyük evlilik sorunlardan birkaçıdır. Geniş Aile Problemlerinin Sebepleri Tüm bu sorunların kaynağı çiftin ‘’iyi ’’ olması içindir. Evlilik hazırlıklarının, düğün sürecinin iyi olması, evlilikten sonra çiftin mutluluğu, bebek dünyaya geldikten sonra bebeğin iyi olması içindir tüm çaba. ‘’Ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum’’ diye başlayan sözler, genelde çiftin iyiliğinden ziyade ilişkiyi zedeleyen, yıpratıcı sorunlara sebep olur. Geniş aile problemlerinin en büyük nedeni; çiftin aileleri arasında düşünce, kültür, gelenek, örf ve adet farklılıklarıdır. İki ailenin istek ve ihtiyaçlarının farklı olması, çoğu zaman gerilim sebebidir. Bu noktada aileler bazen pasif olarak olayların içindedir; aile üyeleri fikirlerini çocuğuna empoze ederek çift arasında gerginlik yaratabilir. Bazen ise aktif olarak söz ve eylemlerde bulunarak hem çiftin hem de geniş ailenin gerginlik yaşamasına sebep olabilirler. Türk toplumunda çocuklar genelde evlenene kadar ailelerinin yanında, onların kanatları altında yaşamlarını sürdürmektedir. Bu yaşam tarzı çocuklar üzerinde kimlik gelişimi ya da evlilik hayatına geçişin zorlukları gibi bazı olumsuz yönleri de beraberinde getirmektedir. Ayrıca ailelerin, çiftin evlilik hayatı üzerinde bu denli söz sahibi olması da bu yaşam tarzının bir sonucu niteliğindedir. Evlilik kararı ile birlikte, her şey gerçekten çiftin mutlu beraberliğini temellendirmelidir. Çift; aile müdahalesi olmadan istediği kararları özgürce alabilmeli, ilişkilerinin sağlığı için ‘’ ailelerin gönülleri olsun, yaşlı insanlar idare edelim’’ mantığı ile hareket etmemelidir. Bu noktada çiftler, ailelerini iyi yönetebiliyor olmalıdır. Çift, kararlarını aldıktan sonra her iki taraf da kendi ailesine gündemlerindeki konuyu uygun bir dille anlatmalıdır. Bir tarafın pasif kalıp; eşim nasıl olsa ailemle konuşur, aralarında anlaşıp sorunları çözerler düşüncesi içerisine girmemelidir. Bu düşünce, eş ile diğer aile arasındaki gerginliği her defasında artırır, çözüm yerine yeni sorunlar meydana getirir. Sonuç olarak, her iki tarafın da kendi ailesiyle diyalog kurarak sorunları çözmesi, hem geniş ailenin hem de çiftlerin sağlıklı iletişimi için önemlidir. Evlilik öncesi danışmanlık, hem çift arasında hem de geniş aile içinde çıkabilecek olası problemleri önceden tespit ederek süreçleri en doğru şekilde yönetmenizi sağlar. Ancak hali hazırda bu sorunları zaten yaşıyorsanız, aile ve çift terapisi ile sorunların kaynağına inilerek mevcut sorunların çözümü sağlanabilir.

Pandemi Evli Çiftlerin Maskesini Düşürdü

  Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs pandemisi sebebiyle herkes kabuğuna çekilmek zorunda kaldı. Sosyal izolasyon, hafta sonu yasakları, evden çalışma derken evli çiftler birlikte daha fazla zaman geçirir oldu. Bu durum iyi giden ilişkileri derinleştirdi; birlikte aşk dolu geçirdikleri zamanları artırdı ve pandemi onları birbirine daha fazla kenetledi. Ancak; ilişkileri zaten zedelenmiş olan çiftler, pes bayrağını çekti ve pandemide tüm sırlar açığa çıktı. İlişkilerinde sorun yaşayan eşler pandemi öncesinde; işe giderek evden kaçıyor, misafir çağırıyor, arkadaşlarıyla dışarıda buluşuyor, aile ziyaretleri yapıyor, tatile çıkıp ilgi odağını dağıtarak sosyalleşiyordu. Eşlerin baş başa geçirdikleri zaman dilimi o kadar azdı ki, sosyal hayat ilişkiyi büyük oranda kurtarıyordu. Fakat pandemi işin içine girince tüm dinamikler değişti. Sosyal hayatın kısıtlandığı günlere pandemi gerginliği ve ekonomik sıkıntılar da eklenince, sürekli yan yana olmak zorunda olan evli çiftlerin var olan sorunları iyice gün yüzüne çıktı. Romantik ve cinsel ilişkilerinin yıpranmasıyla çiftler, çıkış yolu aramaya başladılar. Çiftler Boşanmanın Eşiğinde Pandemi sürecinde ilişkileri daha da zedelenen eşler, mahkeme kapılarını aşındırmaya başladı. 2019 yılına kıyasla 2020 yılında yaklaşık 3,5 kat daha fazla boşanma gerçekleşmiş. Ayrıca arama motorlarında boşanma davası kelimesinin aranma hacmi; henüz pandeminin başlamadığı Ocak 2020’de 8,1 K iken Aralık 2020’de 4 K artarak 12,1 K’ya yükselmiştir. Bu da gösteriyor ki birbirine tahammülü kalmayan eşler, karantina döneminde çözüm yolunu boşanmada görüyorlar. Pandemi; güzel giden ilişkiler için kaliteli vakit geçirmek, doya doya sarılmak, birlikte yemek yapmak, film izlemek, romantik anlar geçirmek için güzel bir bahane iken; ilişkileri zaten zedelenmiş olan evli çiftler için boşanma, kaçış bahanesi oluyor. Aslına bakacak olursak, zedelenen ilişkilerin altında yatan, çözümlenmemiş sebepler vardı. Pandemi, bardağı taşıran son damla oldu sadece. Eşler zamanında problemlerini çözümlemiş olsalardı eğer, pandemi onlar için de güzel zaman geçirebilmek için iyi bir sebep olabilirdi. Ancak hiçbir şey için geç değildir. Arama motorlarında “boşanma davası” anahtar kelimesini aratmak yerine; sorunların çözümü için iyi bir “çift ve aile terapisti” kelimesini aratmak, sorunların çözümü için güzel bir başlangıç olabilir…

Çocuklu Çift Olmak

İlişkilerin yıpranma sebeplerinden biri de çiftlerin ilişkilerinin monotonlaşmasıdır. Bazı evli çiftlerde çocuk dünyaya gelene kadar sevgililik rolleri ağır basarken çocuk doğduktan sonra roller yalnızca anne-baba olmaya evriliyor. Ebeveynler; çocuğu hayatlarına adapte etmek yerine, çocuğun hayatına adapte oluyor ve her boş anlarında onun mutlu olacağı aktivitelere yönelerek çocuğun mutluluğuyla mutlu oluyorlar. Gün içerisinde çocuğu mutlu etmek uğruna tüm enerjisini harcayan çift, akşam olunca kendi köşesine çekilerek telefonla ilgilenmek veya uyumak gibi eylemlerle romantik ilişkilerini monoton hale getiriyorlar. Çiftlerin yalnız ve eskisi gibi birlikte zaman geçirmeye ihtiyacı vardır. Aile olmak sadece ebeveyn olmak demek değil, çift olarak da hayatı paylaşmaktır. Birlikte geçirdiğiniz değerli zamanların tadını çıkarın; konuşun, paylaşın, gülün, birbirinize sık sıkı sarılın… Ebeveyn rolünü çok iyi oynarken eş olduğunuzu unutup ilişkinizin monotonlaştığını hissediyorsanız destek almaktan çekinmeyin. www.psikolojiantalya.com internet sitemizi ziyaret ederek veya +90 552 606 22 26 telefon numaramızı arayarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Antalya Çift Terapisi Hizmeti

İlişki içerisindeki çiftler ve evli çiftler ilişkilerindeki sorunları düzeltmek ve heyecanını kaybetmiş ilişkilerini daha iyi bir noktaya taşımak için çift terapisine ihtiyaç duyabilmektedir. Özellikle büyük şehirlerde, bilinçlenmiş partnerlerin sıklıkla başvurduğu bir terapi türü olan çift terapisi, Antalya çift terapisi ihtiyaçları bazında da kurumumuz Psikoloji Antalya bünyesindeki uzman terapistlerimiz tarafından başarıyla gerçekleştirilmektedir. Çift terapisi, çiftler arasında gününüzde en büyük problemlerden biri haline gelmiş olan anlayışsızlık ve tahammülsüzlükten, sevgi ve saygı ile şekillendirilmiş bir ilişkiye geçmelerinde çiftlere yol gösterir. Sorunların kaynağına inmek, her iki tarafı da tarafsızca ve derinlikli dinleyerek doğru analizleri yapmak çift terapistlerinin başlıca isteğidir. Taraflar arasında gelişen zorlu süreçler kimi zaman tarafların bireysel problemlerinden kaynaklanırken, kimi zaman ilişkilerine müdahil olan 3. kişi ve durumlardan dolayı ortaya çıkmaktadır. Problem ne olursa olsun, karar aşamasında yıkıcı değil yapıcı bir tutum sergileyebilmek oldukça önemlidir. Bunu olması gereken standartta gerçekleştirmeyi beceremeyen çiftler için de çift terapisi almak, ilişkilerini kurtarmadaki en doğru adımdır. Çift Terapisi Nasıl Gerçekleştirilir? Çift terapisi süreçleri içerisinde öncelikle terapi almaya gelen çiftler çift olarak dinlenirken, terapistin gerek görmesi halinde tekli görüşmelere de çağrılabilmektedirler. Verilen bu seanslarda amaç her iki tarafın da hem memnuniyetlerini hem de memnuniyetsizliklerini kendilerine bir konfor alanı oluşturarak anlatması olduğundan, oldukça rahat ve detaylı bir terapi süreci geçirilir. Terapist tarafların ilişki içerisinde rollerinin ne olduğunu, yanlışın neden yanlış olduğunu; doğrununsa nasıl daha iyi hale getirilebileceğini çiftlerin karakteristik özelliklerinden ve anlatılan deneyimlerden yola çıkarak belirlemeye çalışır. Sonrasında belirlenen problemlerin kaynağına inerek her iki tarafın da ortadaki sorunla ilgili ne noktada olduklarını birbirlerine gösterir. Tarafların yeni bakış açısı kazanmasını, yaşanılan olayları farklı şekilde yorumlamayı ve sorunlardan uzaklaşmayı öğrenmek gibi durumları yaşamalarını sağlamak terapisti çift terapisinde üstlendiği görevlerdendir. Çift terapisi ihtiyacı sadece sorunlu ilişkilerle ilintili değildir. Bazı durumlarda ise ilişkileri normal giden çiftler, aralarındaki duygusal bağı güçlendirmek  ve ilişkilerini sağlamlaştırmak için de çift terapisine ihtiyaç duyabilmektedir. Alınan bu karar ilişki için mükemmel bir yol kat edilmesine, çiftin ilişkilerinin yapısının çok daha iyi bir hale getirilmesine vesile olur. Sonuç olarak, Psikoloji Antalya çift terapisi desteği konusunda alanında uzman kadrosuyla her çifte destek vererek, çiftlerin yaşadıkları problemlere artık farklı bir boyuttan bakabilmelerini sağlamakta ve aralarında oluşan iletişim kopuklukları için arabuluculuk görevini üstlenmektedir. İhtiyacınız olan her durum için bizlere ulaşabilir, güvenilir ekibimizden mutlaka memnun kalacağınız terapileri alabilirsiniz.  

Cinsel Terapi Nedir? Neleri Kapsar?

Cinsellik, toplumumuzda her daim yıkılması zor olan tabulardan bir tanesi olmuştur. Kültürel ve dini faktörlerin baskı olarak kendisini yoğun şekilde hissettirdiği cinsel konular, insanlar arasında bir tabu olarak kaldığı sürece sağlıklı bir cinsel yaşama sahip olmanın önüne her daim engeller çıkmaktadır. Cinsellik konusu konuşulması tercih edilmeyen, kadın ve erkek tarafından irdelenmeden yaşanılan bir durum oldukça cinsel konularda mutluluk, çiftler arasında rahat paylaşım bir o kadar zorlaşmaktadır. Mutlu bir evliliğin en önemli unsurlarından olan cinsellik için yapılması gereken, sorun yaşanan durumlarda geciktirmeden mutlaka bir uzmandan cinsel terapi almaktır. Çünkü toplumumuzda üzerine konuşulması “ayıp” olarak görülen ancak vücut sağlığımız kadar önemli ve değerli olan cinsel sağlığımızdaki bozukluklar için cinsel terapi almak oldukça makul bir ihtiyaçtır. Kadınların ve erkeklerin çift olarak cinsel yönden birbirini tamamlayabiliyor olması, birbirleriyle kurdukları uyum ilişkisiyle birlikte tarafların bireysel olarak cinsel konularda bir soruna sahip olmamasıyla da ilintilidir. Çiftler arasında ortaya çıkan cinsel sorunların kaynağı oldukça çeşitlilik gösterir. Sorunun kaynağında ilişkiyle ilgili problemler olabileceği gibi, cinsel uyumsuzluk ya da yoğun hayat temposunun getirdiği getirdiği zamansızlık ve enerjisizlik ya da metabolik sorunlar da olabilir. Ancak sorun yaşanan konu ne olursa olsun, alanında yetkin bir cinsel terapi uzmanı eşliğinde yürütülen seanslar ile mutlaka olumlu sonuç alınmaktadır. Bu sorunların normal şartlarda kısa dönem içerisinde aşıldığı düşünülse de, bazı çiftler için bu durum giderek uzayarak artık ciddi bir sorun haline dönüşmektedir. Yani taraflardan birinin ya da her ikisinin cinsel durumlarla alakalı sıkıntılar yaşaması, artık ikili arasında bir rahatsızlık halini almakta ve durum profesyonel bir yardım alınması gereken süreçlere taşınmaktadır. Bu noktada da çiftlerin hayatına profesyonel cinsel terapi yardımı girmektedir. Cinsel Terapi Süreçleri Neleri Kapsar? Çiftlerin birbirleriyle ilgili cinsel şikayetlerinin çözümünde, hem duygusal hem de davranışsal açıdan neler yapılabileceği tespit edilerek uzman terapist tarafından o noktalara yoğunlaşılmaktadır. Öncelikle uzman, çiftin bu terapiye başvurmalarına neden olan sorunun ne olduğunu taraflardan detaylarıyla dinler. Ardından sorunun tam olarak fiziksel nedenlerden mi kaynaklandığını yoksa psikolojik bir problemin mi baş gösterdiğini anlayarak, hangi noktayla alakalı sorun varsa çiftler ile birlikte terapi yoluyla varılacak hedefi belirler. Cinsel terapi süreçleri aşamasında bu anlatılanlardan sonraki kısım, belirlenen problemin ortaya çıkmasındaki etmenlerin bir sorun olmaktan çıkarılması üzerine çalışılmasıdır. Örnek verecek olursak; ilişkide bulunan tarafların fiziksel özellikleri, cinsellik kavramları arasında yanlış bilinenlerin ortaya çıkarılması, kültürel farklılıkların ortaya çıkarılması, uyum sorunlarının belirlenmesi gibi süreçlerden geçilerek bu sorunların artık var olmayacağı bir ilişki içerisinde cinsel konuların deneyimlenmesi hedeflenmektedir. Bu deneyimler için de açıklığa kavuşturulan ve artık daha berrak olunan cinsel durumlarla ilgili çiftlere “aşk oyunları” adı verilen egzersizler önerilmektedir. Alınan bu terapilerin sonucunda, cinsel konulardaki tüm sorunların ortadan kalkması biraz çiftlerin istekli ve kararlı oluşuna biraz da ortadaki sorunların ciddiyetine göre zamana yayılmaktadır. Bazı çiftlerin cinsel problemleri kolaylıkla çözüme kavuşurken, bazılarınınki biraz daha ilişkisel sorunların yoğunluk göstermesi sebebiyle zaman almaktadır. Ancak durum her ne olursa olsun, doğru noktaya değinen ve taraflar için doğru terapiler veren cinsel terapi uzmanı eşliğinde mutlaka ve mutlaka olumlu sonuçlar alınabilmektedir. Psikoloji Antalya ile Cinsel Terapi Çalışma Alanları Kurumumuz nezdinde yer alan uzman terapistlerimiz, cinsel sorunlarla ilgili danışmanlık almaya gelen çiftlere ya da bireylere cinsel soğukluk, isteksizlik, vajinismus, cinsel tiksinti bozukluğu, erken boşalma, ağrılı cinsel ilişki, geç boşalma, orgazm problemleri, mastürbasyon bağımlılığı, sertleşme sorunu ve cinsel kimlik bozuklukları gibi konularda profesyonel olarak destek sağlamaktadırlar. Uzman Klinik Psikolog Sibel Dinç Çalışkan