Okula gitmek istemeyen çocuklar, birçok ebeveynin karşılaştığı bir durumdur. Bu, genellikle geçici bir döneme denk gelse de, çocuğunuzun okula gitmek istememesi ebeveynler için zorlayıcı olabilir. Peki, çocuğunuzun okul fobisi ya da kaygısı ile başa çıkarken nasıl bir yaklaşım benimsemelisiniz? İşte, çocuğunuza empatik ve etkili bir şekilde nasıl yaklaşabileceğinizi anlatan birkaç öneri: 1. Çocuğunuzun Duygularını Anlayın Çocuğunuzun okula gitmek istememesinin ardında birçok farklı sebep olabilir: öğretmenle ilgili bir problem, arkadaşlık sorunları, sınıf ortamı ya da derslerde yaşadığı zorlanmalar gibi. Bu yüzden, çocuğunuzun hislerini ve düşüncelerini anlamaya çalışmak çok önemlidir. Sorunlarını dinleyin: “Okula gitmek istememenin özel bir nedeni var mı?” gibi açık uçlu sorularla çocuğunuzun duygularını keşfedin. Empati kurun: Onun yaşadığı kaygıyı ya da korkuyu anlamaya çalışın. “Okula gitmek bazen zor olabilir, ama bunun nedenini anlamamız çok önemli,” gibi cümlelerle empatik bir yaklaşım sergileyin. Çocuğunuzun söylediklerini ciddiye almak, ona değer verdiğinizi ve duygularını önemsediğinizi gösterir. 2. Çözüm Odaklı Bir Yaklaşım Benimseyin Çocuğunuzun okula gitmek istememesinin arkasındaki nedeni öğrendikten sonra, çözüm üretmeye başlayabilirsiniz. Çocuğunuzun korkularına karşı güven oluşturmak, onların kaygılarını hafifletebilir. Pozitif bir konuşma yapın: Çocuğunuza okulda eğlenceli ve ilgi çekici olan şeylerden bahsedin. Belki yeni arkadaşlar edinebilir veya yeni şeyler öğrenebilir. Rutin oluşturun: Okul sabahları için bir rutin belirleyin. Çocuğunuz sabahları ne bekleyeceğini bilirse, belirsizlikten kaynaklanan kaygısı azalabilir. Ebeveyn olarak sabırlı olmalı ve çocuğunuzun kaygılarını anlamaya çalışmalısınız. Bu süreç zaman alabilir, ancak çözüm odaklı bir yaklaşım, çocuğunuzun okula karşı tutumunu iyileştirebilir. 3. Okulun Sosyal Yönüne Odaklanın Birçok çocuk, okulda yalnız kalmak, arkadaşsız olmak ya da sosyal zorluklarla karşılaşmak gibi sebeplerle okula gitmek istemeyebilir. Çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerine ve sosyal yaşantısına dair endişeleri varsa, bunları açıkça konuşmak önemlidir. Arkadaş ilişkilerini değerlendirin: Çocuğunuzun okuldaki arkadaşlarıyla ilişkisini gözlemleyin. Onlara okuldaki sosyal ortamı sormak ve olumlu sosyal deneyimlere vurgu yapmak, kaygıyı azaltabilir. Destek grupları oluşturun: Çocuğunuzun arkadaşlarıyla okul dışında vakit geçirmesine olanak sağlayın. Birlikte oynayarak, güvenli bir sosyal ortam oluşturabilirsiniz. 4. Güvenli Bir Alışma Süreci Oluşturun Okul, çocuğunuz için büyük bir değişiklik anlamına gelebilir ve bu değişiklik, özellikle okul korkusu yaşayan çocuklar için zorlayıcı olabilir. Yavaş yavaş okul ortamına alışmasını sağlamak, kaygıyı azaltabilir. Okul öncesi ziyaretler: Okulun tanıtılması, çocuğunuzun ortamla daha rahat bir ilişki kurmasını sağlayabilir. Okuldan önce sınıfı görmek, öğretmeniyle tanışmak çocuğunuzun rahatlamasına yardımcı olabilir. Kısa süreli denemeler: İlk başta okula kısa süreli gitmek, çocuğunuzun okula alışmasını kolaylaştırabilir. Başlangıçta yalnızca birkaç saat kalmak, ilerleyen zamanlarda tam gün okula gitmesine yardımcı olabilir. 5. Bir Uzmandan Yardım Almayı Düşünün Çocuğunuzun okul fobisi ciddi bir boyuta ulaşmışsa ve çözüm bulmakta zorluk yaşıyorsanız, bir uzman desteği almak faydalı olabilir. Çocuk psikologları, okula gitmek istemeyen çocukların kaygılarını anlamak ve doğru müdahaleyi yapmak konusunda deneyimlidir. Çocuğunuzun kaygılarının altında başka psikolojik sebepler olup olmadığını belirlemek için bir profesyonel yardımı, süreci hızlandırabilir. 6. Sabırlı ve İstikrarlı Olun Okula gitmek istemeyen bir çocukla başa çıkmak, zaman ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bu durumda ebeveynlerin tutarlı olması çok önemlidir. Çocuğunuzun kaygılarının zamanla azalacağına inanarak, cesaretlendirici ve motive edici bir tutum sergileyin. Olumlu geri bildirim verin: Çocuğunuz okula gitmek için bir adım attığında, onun çabasını takdir edin. Küçük başarıları kutlamak, çocuğunuzun özgüvenini artırabilir. Fazla baskı yapmaktan kaçının: Eğer çocuğunuz okula gitme konusunda direnç gösteriyorsa, onu zorlamamak ve onu anlayışla karşılamak önemlidir. Zorla bir şey yapmaya çalışmak, kaygıyı artırabilir. Sonuç olarak, okula gitmek istemeyen bir çocukla başa çıkmak, empati, sabır ve anlayış gerektiren bir süreçtir. Çocuğunuzun kaygılarını dinlemek, ona güven vermek ve çözüm odaklı hareket etmek, okul korkusunun üstesinden gelmesine yardımcı olabilir. Unutmayın, her çocuk farklıdır ve her çocuğun okula alışma süreci de farklı olabilir. Önemli olan, çocuğunuzun duygusal ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak ve ona destek olmaktır.
Çocukluk Çağı Mastürbasyonu
Çocuklar, bedenlerini ve çevrelerini keşfettikleri bu hassas dönemde, bazen yetişkinleri endişelendiren davranışlar sergileyebilirler. Bunlardan biri de çocukluk çağı mastürbasyonudur. Aslında bu, çocukların kendilerini ve bedenlerini tanıma sürecinde tamamen doğal bir adım olarak değerlendirilmelidir. Çocuğunuzun bu süreçte doğru yönlendirilmesi, onun sağlıklı bir birey olarak yetişmesine katkı sağlayacaktır. Mastürbasyonun Çocuk Gelişimindeki Yeri 3-6 yaş aralığında daha sık görebildiğimiz çocukluk çağı mastürbasyonu, çocuğun cinsel organını keşfiyle beraber ortaya çıkabilir. Yetişkinlik çağındaki mastürbasyon davranışıyla çocukların gösterdiği davranış birbirine karıştırılmamalıdır. Çocuğunuzun mastürbasyon davranışı göstermesinin çeşitli nedenleri olabilir. Bu nedenleri şu şekilde listeyeleyebiliriz: Yoğun kaygıdan ve stresten kaçıp rahatlama isteği Erken zamanda çocuğun memeden kesilmesi, çocuğun emme duygusunda doyuma ulaşmamış olması Yeni bir bebeğin dünyaya gelmesi; kardeş kıskançlığı Duygularını düzenleme konusunda problemler yaşaması Boşanma, ebeveynlerden birinin evden ayrılması gibi aile içi problemlerde çocuğun ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi ve problemlerin çocuğa yansıtılması Sevgi, güven ve ilgi ihtiyaçlarının karşılanamaması Çocuğun travmatik deneyimler (örneğin okul öncesi dönemde tacize uğraması) yaşaması Bu sebeplerle mastürbasyon davranışına yönelebilen çocuklar, mastürbasyonu bir kaçış ve rahatlama yöntemi olarak görebilmektedir. Çocuğunuzla Nasıl Konuşmalısınız? Çocuğunuzun bu dönemdeki mastürbasyon davranışı karşısında tutumunuz ve onunla olan iletişiminiz, yetişkinlik döneminde cinsel yaşamına dair olumsuz şemalar oluşturmaması ve bu süreci sağlıklı bir şekilde geçirmesi açısından kritik yere sahiptir. Bu konuda çocuğunuzun üzerine fazla düşmeniz veya sert bir tavır göstermeniz durumunda çocuğunuz ilgi çekme ve kızdırma gibi motivasyonlarla mastürbasyon davranışına daha çok yönelebilir veya utanç duygusuyla gizli bir şekilde bu eylemi gerçekleştirebilir. Çocuğunuza “Çok ayıp.”, “Elini çok oradan.”, “Sakin bir daha dokunma.” gibi endişe ve kızgınlık ifade eden sözlerle yaklaşmamalısınız. Çocuğunuzu bu davranışı nedeniyle utandırmamaya veya cezalandırmamaya özen göstermelisiniz. Sert tavırlar yerine çocuğunuza anlayışla yaklaşarak yaşına uygun bir şekilde mahrem bölgelerini öğretebilir, bu davranışı herkesin önünde yapmasının doğru olmadığını ve yalnız olduğu zamanlarda yapabileceğini anlatabilirsiniz. Eğer toplum içerisinde bu davranışı sürdürmeye devam ediyorsa dikkatini başka bir yöne çekebilirsiniz. Çocuğunuza merak ettiği konularla ilgili size soru sorabileceği noktasında güven vermeli, yalnız olmadığını ona hissetirmelisiniz. Sorularını yanıtlarken de “günah”, “yasak”, “kötü” gibi ifadelerden kaçınmaya özen göstermelisiniz. Hangi Noktada Profesyonel Destek Almalısınız? Çocukluk çağı mastürbasyonu, onların gelişim sürecinin doğal bir parçasıdır. Ancak çocuğunuzun bu davranışı toplum içinde önlenemez bir seviyeye ulaştıysa, bu süreçte sizinle olan ilişkisinde kopukluk gözlemliyorsanız, mastürbasyon davranışı yoğun bir şekilde gerçekleşiyorsa, çocuğunuz sosyal etkileşimden uzaklaşıyorsa ve en önemlisi ebeveyn olarak nasıl yaklaşım sergilemeniz gerektiğini bilemiyorsanız profesyonel destek almanız gerekebilir. Aksi takdirde, hem çocuğunuzun yetişkin hayatını olumsuz etkileyecek izler kalabilir hem de cinsel organda doku zedelenmesi gibi hasarlar ortaya çıkabilir. Çocuğunuzun kendini keşfettiği bu yolculukta ona gerekli desteği sağlamak ve süreci sağlıklı bir şekilde yönetebilmek için bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Güvenli Bağlanma ve Yaşamımıza Olan Etkisi
Güvenli bağlanma, insan yaşamının temel yapı taşlarından biridir. Çocukluk döneminde gelişen bu derin bağ, bireyin yetişkinlik döneminde kurduğu ilişkilerin temelini oluşturur ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler. Peki, güvenli bağlanma tam olarak nedir ve hayatımıza nasıl yansır? Güvenli Bağlanma Nedir? Güvenli bağlanma, çocuğun güvende ve iyi bakıldığını hissetmesi, ihtiyaçlarına karşı özenli ve duyarlı davranılması sonucu oluşur. Bu bağlanma türü, çocuğun kendini güvende ve sevgi dolu hissetmesini sağlar. Çocuğun ihtiyaçlarının zamanında ve tutarlı bir şekilde karşılanması, güvenli bağlanmanın temelidir. Ayrıca başarıların desteklenmesi ve başarısızlıklarla nasıl baş edileceğinin öğretilmedi, koşulsuz sevgi verilmesi, şefkat gibi unsurlar da güvenli bağlanmanın gelişebilmesi için önemlidir. Güvenli bağlanma geliştiren çocuklar, kendilerini değerli ve sevgiye layık hissederler, benliklerini daha iyi algılarlar ve sosyal ilişkilerde daha yeterli tutuma sahip olurlar. Güvenli Bağlanmanın Belirtileri Güvenli bağlanma geliştiren bireylerin belirli özellikleri vardır: Özgüven: Güvenli bağlanma geliştiren kişiler, kendilerine ve yeteneklerine güven duyar, hedeflerine ulaşma konusunda kararlıdır. Sağlıklı İlişkiler: Bu bireyler, güven dolu ve sağlıklı ilişkiler kurabilir, sevdiklerine karşı açık ve dürüst davranabilirler. Duygusal Dayanıklılık: Güvenli bağlanma geliştiren kişiler, zor durumlarla başa çıkmada daha dirençlidir ve strese karşı daha dayanıklıdır. Empati: Diğer insanların duygularını anlama ve onlara karşı empati gösterme yetenekleri yüksektir, bu da onları iyi birer dinleyici ve destekleyici arkadaş yapar. Güvenli Bağlanmanın Olumlu Etkileri Güvenli bağlanma, bireyin yaşamının birçok alanında olumlu etkiler yaratır. Güvenli bağlanma geliştiren çocuklar, okulda daha başarılı olurlar ve akademik olarak daha yüksek performans sergilerler. Sosyal becerileri gelişmiş olan bu bireyler, daha iyi arkadaşlıklar kurar ve sosyal ortamlarda daha rahat ederler. Duygusal olarak daha sağlıklı olan bu kişiler, depresyon ve anksiyete gibi duygusal sorunlarla daha az karşılaşırlar. Ayrıca, güvenli bağlanma, romantik ilişkilerde memnuniyetin artmasına yardımcı olur ve daha sağlıklı, tatmin edici ilişkiler yaşamalarını sağlar. Güvensiz bağlanma deneyimleyen çocuklar ise ileriki yaşlarda stres anlarında kendi benliklerini sorgulayan, olumsuz durumlarla mücadele edemeyen, öz güven ve öz saygı geliştiremeyen, iletişim eksikliği yaşayan yetişkinlere dönüşürler. Güvenli bağlanma, bireyin yaşamının her alanında olumlu etkiler yaratan temel bir unsurdur. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmek için çocukların güvenli bağlanma geliştirmelerine yardımcı olmak son derece önemlidir. Unutmayın, güvenli bağlanma, bireyin kendine ve başkalarına güven duymasını sağlar ve daha işlevsel bir yaşamın temelini oluşturur. Güvenli bağlanma konusunda bir uzmana danışmak istiyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarından iletişime geçebilir ve profesyonel destek alabilirsiniz.
Büyümek İstemeyen Çocuklar
Bebeklik; hayatın en konforlu dönemi gibi görünse de aslında hayatı tanımaya dair çaba gösterilen, isteklerin ifade edilmesinde zorlanılan, bir ötekine en çok ihtiyaç duyduğumuz, en bağımlı olduğumuz dönemdir. Bebek dil becerilerini kullanamasa da bakım veren ebeveyne kendi ihtiyacını, arzusunu bazen ağlayarak, bazen gülerek, bazen öfkelenerek anlatmak zorundadır çünkü bir açıdan o bakımı alması hayatta kalması için zaruridir. Bu dönemde ebeveynler de bebeklerinin huzurlu ve mutlu olabilmeleri için onların istek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere onları anlamaya çalışarak hareket ederler. Ebeveynin bu çabası ve ihtiyaçları algılayabilme, yerine getirebilme kapasitesi ve bu bakım verme sırasındaki tavrı bebeğin hayatının sonraki bütün dönemlerinde duygusal ve somut bütün ihtiyaçlarını nasıl ifade ve talep edeceği konusunda etkileyebilecek düzeyde bir temel oluşturur. Hayatı yeni yeni tanımaya başlayan bebeğin benliği üzerinde ebeveynlerin ilgi düzeyi ve yaklaşımları, oldukça hayati bir konudur. Ebeveynleri tarafından istek ve ihtiyaçları karşılanmamış, yeterince sevgi gösterilmemiş bir bebekte ilgi ve sevgi yoksunluğu sebebiyle oluşabilecek işlevsiz şemalar olabileceği gibi; ebeveynleri tarafından istek ve ihtiyaçları aşırı düzeyde karşılanmış, aşırı sevgi ve ilgi ile büyüyen çocuklarda da büyümek istememe veya regresif davranışlar dediğimiz davranışlar gözlemlenebilir. Çocuklar Neden Büyümek İstemezler? Bebekken ağladığında altının kirlendiğini anlayan annesi altını temizliyor, düşüp canı acıdığında sakinleşmesi için emziriyor, karnı acıktığında mama veriyor, canı sıkıldığında onunla oynuyor ve ilgileniyordu. Tüm dünyanın merkezinde ise bebeği vardı. O her ağladığında onu mutlu etmek için saçını süpürge ederdi ve bu bebek çok konforluydu. Büyümeye başlamasıyla artık bebek için sorumluluklar da beraberinde gelmeye başladı. Ama bu çocuk için rahat bebeklik dönemini bırakıp kendisi için bulanık olan büyüme dönemine geçiş yapmak; annesinden ayrılmak, tek başına mücadele etmek ve sorumluluk almaya başlamak anlamına gelebilir. En güvenli ve sığınılacak liman olan annesinin okula giderken yanında olmaması ve onca çocuk içerisinde tek başına mücadele etmek zorunda kalması veya kendisini annesi kadar kolay algılamayan başka bir yetişkine ihtiyaçlarını daha anlaşılır bir şekilde söyleme zorunluluğunun olması büyük bir kaygı sebebi olabilir. Bu durum; eğitim alması gereken okulda bocalamasına neden olarak çocuğun yaşıtlarının gerisinde kalabilmesine, yaşıtlarıyla ve öğretmeniyle iletişiminde sorunlar oluşabilmesine ve hatta sınıf tekrarı ile okula adaptasyon sürecinin uzayabilmesine neden oluşturabilir. Aynı zamanda çocuk bu kaygıyla baş edebilmek adına kendine takıntılar geliştirerek kendi güvenli alanını yaratmaya çalışabilir. Büyümek istemeyen çocukta aşağıdaki belirtiler gözlemlenebilir; – Aşırı kaygılı davranışlar; dudağıyla oynama, tırnak yeme. – Bebek gibi sesler çıkarma – Meme emmek isteme – İletişim problemleri – Yaşıtlarıyla oyun oynamak istememe – Bebeklik objelerine bağlılık – Ağlama krizleri – Aşırı sinirlilik hali -Alt ıslatma – Okula gitmek istememe, okulda sorun çıkarma – Öğrenme becerilerinde gerilik. Çocuğun güvenli dönem olan bebeklik çağından çıkması ve olduğu yaşı kabullenerek yaşıtlarının yapabildiklerine adapte olabilmesi için psikolojik anlamda kendini hazır hissetmesi çok önemlidir. İçsel problemlerinin çözülmesi, büyümenin heyecan ve macera dolu olduğunu kabul etmesi, bu maceralara keyifle yaklaşabilmesi, keşfetmekten zevk alması ve anne ile aşırı bağlılık sorunlarının çözülmesi için doğru ve profesyonel destek mutlaka gereklidir. Uzman görüş ve desteği için bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Boşanmadan Sonra Çocuk Psikolojisi
Aile kavramı, dünyanın en eski kavramlarından biridir. Eski toplumlardan beri süregelen bu kavram; bir toplumun en saf, en küçük halini yansıtır. 20. yüzyıldan itibaren yasal boyutta değişimlere uğrayan bu kavram, hayatımızın hep bir parçası olmuştur. Bir arada mutlu yaşanmak üzere kurulan evlilik serüveni; bazen iki taraf arasında gelişen problemler sonucu varlığını devam ettirememesi, tıkanması ve kopması noktasında boşanma ile son bulabiliyor. Boşanmak en yalın haliyle; aile kavramının artık bir arada fonksiyonlarını gerçekleştirmemesi anlamına gelir. Eşler arasındaki anlaşmazlıklar, eşlerin romantik anlamda birbirleriyle ilgilenmemesi, toksik ilişkiler, geniş aile problemleri gibi birçok sebebin kaynağını oluşturduğu sorunlar sebebiyle boşanma kararı alınabilir. Boşanmanın eşler arasındaki yıkıcı etkileri kadar eğer çift anne baba ise, bu durumun çocuk üzerinde de olumsuz etkileri olacaktır. Çocuk için zorlayıcı olan bu deneyim, anne baba sonrasında yeniden bir araya gelmiş olsa dahi izlerini sürdürebilir. Boşanmadan sonra çocuk, bir birey olma yolunda ilerlerken zorlanabilir. Ebeveynler arasında yaşanan sorunlar neyse ve çocuğa ne kadar yansıtıldıysa, boşanma sürecindeki çocuk psikolojisi de bu durumdan o kadar etkilenecektir. Ayrıca çocuk, boşanmadan sonraki süreçte ebeveynleri bir arada yaşamayacağı için bunun eksikliğini hissetmesi ve bu duruma adapte olmakta güçlük çekmesi beklenen bir durumdur. Bununla birlikte ebeveynlere düşen en büyük görev, ne olursa olsun çocuklarının aidiyet duygusunu köreltmemektir. Ebeveynler; ayrılıklarını çocuklarının anlayacağı şekilde anlatmalıdırlar. Anne ile babanın ayrıldığı ancak çocuğun anne ve babası ile ilişkisinin hiçbir zarar görmeyeceği, anne ve babasıyla yine dolu dolu güzel vakit geçireceği çocuğa anlatılmalıdır. Bu süreçte eşler ayrılık telaşında, çocuğu görmezden geldiklerinde çocuğun psikolojisinde olumsuz etkiler gözlemlenebilir. Aşağıda gözlemlenebilecek olan bazı etkiler yer almaktadır; -Ebeveynlerinin ayrılık sebebini çocuk kendi suçu olarak görebilir ve bununla beraber suçluluk duygusuyla büyüyebilir. -Ailesinde gördüğü duygu karmaşası ve boşanma sürecinde yaşanılan çatışmalar nedeni ile çocuk duygularını gizleyebilir ve ayrılıktan etkilenmiyormuş gibi davranmaya çalışabilir. Yaşayacağı bu duygu karmaşası ile çocukta depresyon ve anksiyete eğilimleri gözlemlenebilir. Ebeveynler Boşandıktan Sonra Çocuklarında Nasıl Değişimler Gözlemlenir? Boşanmadan sonra çocuk, üzerindeki etkileri farklı şekilde dışa vurabilir. Bu noktada ailelerin çocuklarını çok iyi gözlemlemeleri gerekmektedir. Aşağıda bu dışavurumun bazı örnekleri yer almaktadır; -Çocuk boşanmanın etkisini çizdiği resimlerden, yazdığı günlüklere kadar işleyebilir. Örneğin; bacası tüten bir evde el ele tutuşan iki insanı çizebilir, ya da günlüğünde diğer arkadaşlarının anne ve babasından sık sık bahsedebilir. -Anne ve baba rolünü hayatında tanıdığı başka insanlara adayabilir, bu durumda çocuk, öz ailesinden daha da kopabilir. -Bununla beraber birey yaşadığı olaylarda suçu hep kendinde bulabilir. -Kendine daha az önem verebilir. -Kendini yük olarak görebilir. -Çocuğun aile içindeki ayrılığı görmesi ona aldatılma hissini hatırlatabilir. Evden ayrılan ebeveynle ilişkisi zedelenebilir, o ebeveynle duygusal bağ kuramayabilir. -Bireyin akademik hayatı olumsuz etkilenebilir. -Bireyin içine kapanık biri olarak yetişme ihtimali yüksektir. Yetişkinlikte dahi içine kapanık olmaya devam edebilir. Ayrılık sonrası çocuk psikolojisi ile ilgili detaylı bilgi veya randevu almak için bizimle www.psikolojiantalya.com internet sitemizi ziyaret ederek veya +90 0555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarımızı arayarak iletişime geçebilirsiniz.
Çocuk Gelişiminde Öz-Düzenlemenin Önemi
Öz düzenleme en temelde zorlandığımız bir durum karşısında kendini yatıştırabilme, sakinleştirebilme veya bir hedef uğruna dürtülerimizi erteleyebilme, bekleyebilme gibi becerilerimize verilen genel bir isimdir. Duygu regülasyonu olarak da tanımlanan öz-düzenlemenin temel basamağı kişinin kendi duygularının farkında olması ve zaman zaman zorlayıcı olabilecek duygularla kalabilmesi, kendini yatıştırabilme ve duygusunu düzenleyebilme becerisidir. Öz-düzenleme; yaşamımız boyunca bizlere yön veren, hedeflerimize ulaşma noktasında kendimizi duygusal, düşünsel ve dürtüsel olarak bilinçli veya bilinç üstü süreçlerle yönettiğimiz bir anlamda motive olduğumuz, stresimizi kontrol altına aldığımız, kendimizi doğru ve mutlu yönetme becerilerimizdir. Çocuk gelişiminde öz-düzenleme ise oldukça önemli bir konudur. Çünkü çocukluk yaşantılarımız, çocukluk deneyimlerimiz ve öğrenimlerimiz; yetişkinlik dönemlerimizin temelini oluşturur. Çocukluk yıllarında edinilen bu beceri; duygusal zeka, sosyalleşme, iletişim, akademik beceriler ve kişinin kendisi ve çevresi ile güvenli, sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri gibi pek çok alanda da faydalı olmaktadır. Çocuk Gelişiminde Öz-Düzenleme Nasıl Sağlanır? Öz-Düzenleme aslında yaşamın tam içindedir. Doğal ortam adında tabir ettiğimiz alanda, çocuklar bu gelişimi elde ederler. Özellikle küçük yaş çocukları için kendi dürtüleri üzerinde hakimiyet kurabilmeleri oldukça zorlayıcıdır. Öz düzenleme becerisini temelde bakım veren ebeveynden öğrenirler. Anne babanın kendi kendisini zorlayan bir konuda nasıl sakinleştiği, yatıştırdığı yani kendi öz düzenleme becerisi hem çocuğuyla ilişkisinde onu nasıl yatıştırdığını hem de modelleme yoluyla çocuğun taklit ederek kopyalayacağı bir beceri olacağı için anne babanın öz düzenleme kapasitesi çocuk için çok önemli bir nokta oluşturur. Doğal ve doğru beslenme, yeterli ve kaliteli uyku, denizde yüzmek, doğa yürüyüşleri gibi aslında olması gereken yaşam stili; çocukların öz-düzenleme sağlama yetilerine olumlu katkılar sağlar. Kaygı ve stresten uzak, sevgi ortamı içerisinde büyüyen çocuğun; öz-düzenleme becerilerini geliştirebilmesi çok daha kolaydır. Çocukla kurulan sıcak iletişim, sevgi, sarılma, öpme gibi duygusal temaslar, güven, tutarlılık, sınır koyma gibi kriterler; öz-düzenleme becerileri üzerinde olumlu etkiler sağlar. Ebeveynlerin Öz-Düzenleme Becerileri Üzerindeki Olumsuz Etkileri Ebeveynler, farkında olmadan dünyayı yeni anlamlandırmaya çalışan çocukları üzerinde olumsuz bazı etkilere sahip olabilirler. Bunların konumuz olan öz-düzenleme becerileri üzerine de etkileri muhakkak görülmektedir. Aşağıdaki durumlar, çocukların öz-düzenleme becerileri üzerinde olumsuz etkiler bırakabilir. – Baskıcı, gergin otoriter bir aile. -Kaygılı, kendini yatıştırma becerisinden uzak ebeveyn. – Ebeveynlerin birbiriyle zayıf iletişimi. – Kontrolsüz aile yapısı. -Çocuğun her şeye ailesi tarafından kolay ulaşabilmesi. – Çocuğa sorumluluk verilmemesi veya sorumluluklarını ebeveynlerinin yerine getirmesi. – Çocuğun güçsüz olduğunun vurgulanması. – Çocuğun fikirlerini, düşüncelerini açıklamasına müsaade etmemek veya alay etmek. – Çocuğu başkalarının yanında küçük düşürmek. Ebeveynlerin sağladığı yukarıdaki negatif ortam ile kalitesiz uyku, yanlış beslenme, doğa ile vakit geçirememe gibi faktörler de; çocukluk yıllarında öz-düzenleme zayıflığı konusunu gündeme getirir. Bu durum, hem çocukluk hem de yetişkinlik yılları için psikolojik sorunlar anlamında risk faktörü haline gelmektedir. Ayrıca genetik faktörler de öz-düzenleme becerileri üzerinde etkilidir. Ailede depresyon, anksiyete bozukluğu öyküsü olan bir çocuk; bu psikolojik rahatsızlıklara yatkınlığı sebebiyle öz-düzenleme becerileri noktasında zorluk yaşayabilir. Böyle durumlarda özellikle çocuk yaşta destek almak, hem şimdiki yaşların güzel geçmesini sağlayacak hem de gelecek yıllarda kendinden emin ve güvenli bir yaşam inşa edebilmesine yardımcı olacaktır. Öz-düzenleme veya çocuk psikolojisi konusunda bir uzmana ihtiyacınız varsa www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Çocuğum Okula Başlayacak, Bizi Psikolojik Olarak Neler Bekliyor?
Her anne baba için çocuğunun okula başlama serüveni heyecan vericidir. Kreş, anasınıfı, ilkokul süreçlerinden başlayan bu serüven, yıllar boyunca devam eder. Çocuklarının iyi eğitim alması, hayatı öğrenmesi, iyi bir meslek sahibi olması, maddi özgürlük ve manevi mutluluğu yakalaması; ailelerin en büyük hayalidir. Bu sebeple okul zili ilk çaldığında çocuklarla birlikte ebeveynlerin heyecanı da başlar. Çocukların heyecanları ise çeşitlilik gösterir. Bazı çocuklar için bu heyecan, tatlı heyecandır. Yeni arkadaşlar edineceği veya yaz boyunca görmediği okul arkadaşlarına kavuşacağı için mutludur. Öğreneceği yeni bilgiler için, ders saatleri, teneffüs saatleri, yemek saatleri için heyecanlıdır. Ancak bazı çocuklar için okula başlama süreci kaygı doludur. Yeni bir okula başlamak, yeni öğrencilerle bir arada bulunmak, öğretmen ile tanışmak, neyin nasıl olacağını kestirememek; kısacası belirsizliklerin oldukça fazla olduğu bu ortam çocuğu gerebilir. Okula devam eden çocuk da ise, ebeveynlerinden ayrılıp okul ortamına yeniden dönüyor olmak çocuk da stres yaratabilir. Kısacası okula başlayan çocuk psikolojisi her çocuk özelinde değişkenlik gösterir. Genel olarak baktığımızda; çocukların istediği saatte uyandığı, oyunlar oynadığı, gezdiği, tatile gittiği; kısacası rahat geçirdiği tam 3 aylık yaz tatili sona erdi. Bu rahat düzene karşılık ise, akşam erken yatmak ve sabah erken kalkması gerektiği, tatil sürecinde daha hareket halindeyken okul döneminde uzun saatler boyunca sırada oturarak ders dinlemek, sınavlar ve ödevler ile baş etmek için çaba sarf edeceği bir süreç başlıyor. Elbette çoğu çocuk, bu durumda bocalayarak adaptasyon sağlama noktasında zorluk çekebilir. Çocuğu Okul Rutinine Alıştırmak İçin Ebeveynlere Düşen Görevler Çocuğu okul düzenine alıştırmak için en büyük görevler ebeveynlere düşüyor. Bunlardan bazıları; – Çocuğa okula başlamadan önce, okul ile ilgili rahatlatıcı hikayeler anlatılması, çocuğun kaygı düzeyini düşürecektir. (Belki ebeveynlerin kendi yaşadıkları deneyimlerden bahsetmeleri ve okul süreci ile ilgili konulu hikaye kitaplarından faydalanmaları süreçte yardımcı olabilir.) – Ebeveynler; bu süreçte heyecanlı veya kaygılı olsa dahi bunu çocuğa mümkün olduğunca yansıtmamalıdır. Anne ve babasının rahat olduğunu gören çocuk, kendisi de rahat olacaktır. – Okul alışverişine çocukla birlikte çıkılabilir, çocuğun okul ile ilgili sıcak duygular benimsenmesi sağlanabilir. – Okul, ödev ve oyun süreçleriyle ilgili birlikte bir düzen haritası çıkarılabilir. – Okuldan sonra okul ile ilgili sohbetler edilebilir. Böylelikle çocuğun okula uyum süreciyle ilgili rahatlaması sağlanabilir. Tüm bu belirttiklerimiz, birkaç haftada neredeyse tamamen toparlanabilecek olan adaptasyon sağlamakla ilgili ipuçlarıdır. Bu rutine alıştıktan sonra çocuk, problemsiz şekilde okula devam edebilecektir. Ancak bazı çocuklar için süreç bu kadar kolay atlatılamayabilir. Birkaç ayda bile düzelmeyen okulda uyum sorunu, ebeveyn ya da birincil bakım vereninden ayrılmak istememe, ağlama krizleri, alt ıslatma, konsantrasyon eksiklikleri gibi problemler; mutlaka bir uzman tarafından araştırılmalıdır. Çünkü sorun, bazen okuldan ziyade çocuğun bireysel olarak yaşadığı psikolojik problemlerinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin; ebeveyn ya da birincil bakım vereninden ayrıldığı için okulda uyum sorunu yaşayan bir çocukta aşırı bağlanma veya güvensiz bağlanma problemleri olabilir. Uzun süre kimseyle iletişim kurmayan bir çocuk akran zorbalığı sebebiyle kendisini iletişime kapatmış olabilir. Dersleri dinlemek ve odaklanmakta zorluk çeken bir çocukta kaygı sorunları var olabilir. Kısacası, her bir çocuk kendine özeldir ve kendi minicik dünyasında hayatı tanırken birtakım sorunlarla karşılaşmış ve baş edemeyerek bugününe aktarmış olabilir. Bu durumun elbette okul hayatına ve başarılarına da yansıması kaçınılmaz bir sondur. Küçük yaşta başlayan bu problemler gelecekte kar topu gibi büyüyerek farklı sorunların öncüsü olabilir. Bu sebeple, sorunun kaynağını bulmak ve özellikle küçük yaşta bulmak; çocuğun sosyal, duygusal, bilişsel gelişimi için önemlidir. Her şeyden önemlisi ise, çocukların günlerini mutlulukla geçirmesi için mutlaka gereklidir. Eğer siz de çocuğunuzun okula uyum konusunda bazı problemler yaşadığını gözlemliyorsanız, sorunun kaynağına birlikte inelim ve küçük dünyasındaki problemleri birlikte çözümleyelim. Bize www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Çocuğum Okula Başladı, Bizi Psikolojik Olarak Neler Bekliyor?
Her anne baba için çocuğunun okula başlama serüveni heyecan vericidir. Kreş, anasınıfı, ilkokul süreçlerinden başlayan bu serüven, yıllar boyunca devam eder. Çocuklarının iyi eğitim alması, hayatı öğrenmesi, iyi bir meslek sahibi olması, maddi özgürlük ve manevi mutluluğu yakalaması; ailelerin en büyük hayalidir. Bu sebeple okul zili ilk çaldığında çocuklarla birlikte ebeveynlerin heyecanı da başlar. Çocukların heyecanları ise çeşitlilik gösterir. Bazı çocuklar için bu heyecan, tatlı heyecandır. Yeni arkadaşlar edineceği veya yaz boyunca görmediği okul arkadaşlarına kavuşacağı için mutludurlar. Öğreneceği yeni bilgiler için, ders saatleri, teneffüs saatleri, yemek saatleri için heyecanlıdırlar. Ancak bazı çocuklar için okula başlama süreci kaygı doludur. Yeni bir okula başlamak, yeni öğrencilerle bir arada bulunmak, öğretmen ile tanışmak, neyin nasıl olacağını kestirememek; kısacası belirsizliklerle dolu bu ortam çocuğu oldukça gerebilir. Okula devam eden çocuk da, ebeveynlerinden ayrılarak okul ortamına dönüyor olma durumundan strese girebilir. Yani okula başlayan çocuğun psikolojisi her çocuk özelinde değişkenlik gösterir. Genel olarak baktığımızda; çocukların istediği saatte uyandığı, oyunlar oynadığı, gezdiği, tatile gittiği; kısacası rahat geçirdiği tam 3 aylık yaz tatili sona erdi. Bu rahat düzene karşılık ise, akşam erken yatması ve sabah erken kalkması gerektiği, enerjisini atmak yerine sırada oturarak ders dinlemek ve sınavlarla uğraşmak zorunda kalacağı bir süreç başlıyor. Elbette çoğu çocuk, bu durumda bocalayarak adaptasyon sağlama noktasında zorluk çekebilir. Çocuğu Okul Rutinine Alıştırmak İçin Ebeveynlere Düşen Görevler Çocuğu okul düzenine alıştırmak için en büyük görevler ebeveynlere düşüyor. Bunlardan bazıları; Çocuğa okula başlamadan önce, okul ile ilgili rahatlatıcı hikayeler anlatılması, çocuğun kaygı düzeyini düşürecektir. (Bu belki ebeveynlerin kendi yaşadıkları deneyimlerden de olabilir.) Ebeveynler; heyecanlı veya kaygılı olsa dahi bunu çocuğa yansıtmamalıdır. Anne ve babanın rahat olduğunu gördüğünde kendisi de rahat olacaktır. Okul alışverişine çocukla birlikte çıkılabilir, çocuğun okul ile ilgili sıcak duygular benimsenmesi sağlanabilir. Okul, ödev ve oyun süreçleriyle ilgili birlikte bir düzen haritası çıkarılabilir. Okuldan sonra okulla ilgili sohbetler edilebilir. Böylelikle çocuğun okula uyum süreciyle ilgili rahatlaması sağlanabilir. Tüm bu belirttiklerimiz, birkaç haftada tamamen toparlanabilecek olan adaptasyon sağlama ipuçlarıdır. Bu rutine alıştıktan sonra çocuk, problemsiz şekilde okula devam edebilecektir. Ancak bazı çocuklar için süreç bu kadar kolay atlatılamayabilir. Birkaç ayda bile düzelmeyen okulda uyum sorunu, anneden ayrılmak istememe, ağlama krizleri, alt ıslatma, konsantrasyon eksiklikleri gibi problemler; mutlaka bir uzman tarafından araştırılmalıdır. Çünkü sorun, okuldan ziyade çocuğun bireysel psikolojik problemlerinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin; annesinden ayrıldığı için okulda uyum sorunu yaşayan bir çocukta aşırı bağlanma veya güvensiz bağlanma problemleri olabilir. Uzun süre kimseyle iletişim kurmayan bir çocuk akran zorbalığı sebebiyle kendini iletişime kapatmış olabilir. Dersleri dinlemek ve odaklanmakta zorluk çeken bir çocukta kaygı sorunları var olabilir. Kısacası, her bir çocuk kendine özeldir ve kendi minicik dünyasında hayatı tanırken birtakım sorunlarla karşılaşmış ve baş edemeyerek bugününe aktarmış olabilir. Bu durumun elbette okul hayatına ve başarılarına da yansıması kaçınılmaz bir sondur. Küçük yaşta başlayan bu problemler de gelecekte kar topu gibi büyüyerek farklı sorunların öncüsü olabilir. Bu sebeple, sorunun kaynağını bulmak ve özellikle küçük yaşta bulmak; çocuğun sosyal, duygusal, bilişsel gelişimi için önemlidir. Her şeyden önemlisi ise, günlerini mutlulukla geçirmesi için mutlaka gereklidir. Eğer siz de çocuğunuzun okula uyum konusunda bazı problemler yaşadığını gözlemliyorsanız, sorunun kaynağına birlikte inelim ve küçük dünyasındaki problemleri birlikte çözümleyelim. Bize www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz. Uzman Klinik Psikolog Dizge Yüksel
Göç ve Göçmenlik Psikolojisi
Hepimiz; doğduğumuz, büyüdüğümüz toplumun kültürel normlarını benimser ve kendimizi oraya ait hissederiz. Öyle ki büyüdüğümüz veya çok uzun zaman geçirdiğimiz bir mahalleden çok uzak olmayan farklı bir mahalleye taşındığımızda bile yeni yere uyum sağlamak ve orayı kendimize ait hissetmek için alışma süreci geçiririz. Şehir değiştirdiğimizde bu süreç, biraz daha zorlu geçmeye kuvvetli bir adaydır. Kişi bu değişikliğe rağmen hala aynı ülkede, aynı dili konuştuğu insanlarla birliktedir. Kültürel farklar olsa dahi, aidiyet kendini hissettirmeye devam eder. Bu durum ülkeler arasında gerçekleştiğinde ise göç ve göçmen olarak adlandırılan bu kavram, kişide çok ciddi etkiler bırakan özel bir konuya evrilerek farklılaşmaktadır. Göç Psikolojisi Nedir? Günümüzde kişiler; çeşitli sebeplerle ülke değiştirerek yepyeni, bambaşka bir toplumda yaşamaya başlamaktadırlar. Kimileri evlenip gelin ya da damat olarak farklı bir ülkeye gider, kimi okumak için, kimi yeni iş fırsatları için gider… Her ne sebeple olursa olsun göç, kişi için çeşitli zorlukları da beraberinde getirir. Kişinin bireysel özellikleri, göç ettiği yere aşinalığı, neden göç ettiği gibi konular; kişinin zorluklarla baş edebilme düzeyini belirler. İçine kapanık, sosyal açıdan zayıf, gelişime ve yeniliğe açık olmayan bireyler bu süreci çok zorlu geçirirken; sosyal, dışa dönük, yeniliğe açık kişiler için bu uyum süreci daha kolaydır. Göçmenlerin Yaşadığı En Büyük Sorunlar; Etnik ayrımcılık Lisan problemleri Kültürel yalnızlık Ekonomik sorunlar Yeni yaşam biçimine ayak uydurmaya çalışma olarak özetlenebilir. Örneğin; gelin olarak göç eden bir kadın, yıllarca beraber yaşadığı ve sevdiği ailesinden çok uzakta, hiç tanımadığı bir kültürde, hiç bilmediği dili konuşan insanlar arasında kendini yapayalnız hissedebilir. Elbette sosyal açıdan zayıf karakterler bu hissi çok daha derin ve uzun süreli yaşayabilirler. Markete gittiğinde ne alacağını ifade edemeyen, sosyal açıdan yalnız, arkadaşsız dünyasında ne yapacağını ve nereye gideceğini bilmeden geçirdiği günler; kişiyi hayli zorlayacaktır. Yaşadığı bu yalnızlık, bilinmezlik ve yabancılık hissi, kişi için psikolojik olarak da olumsuz etkileneceği bir süreç olacaktır. Tüm bu içsel süreç yanında, yaşadığı toplum tarafından göçmen etiketi ile damgalanması, farklı bir dine sahip olduğu için yaşadığı dışlanmışlık ve zorbalık gibi süreçlerde sesini çıkaramaması, kendisini ifade edememesi de kişiyi psikolojik olarak zorlayan önemli etkenlerdendir. Aşağıda ise göçmenlerin yaşayabildiği 5 farklı evre bulunmaktadır; Göç ve göçmenlik psikolojisinde yaşanan ilk evre balayı evresidir. Bu aşamada bireyler umut doludur ve her şeyin iyi olacağına inanırlar. İkinci evre ise reddetmedir. Bu evrede kişiler büyük umutlarla geldikleri ülkenin ya da şehrin eksiklerini görmeye başlarlar. Aynı zamanda kendi ülkesinde yapabileceği şeyleri başka bir ülkede yapamadıklarını fark ediş evresidir. Geri çekilme evresi ise üçüncü evredir ve kişiler geldiklerini pişman olmuş hissedebilirler. Bununla birlikte başarısızlık ve umutsuzluk gibi olumsuz duygular hissedilir. Dördüncü evrede bireyler kabullenmeye başlar ve yeni yerleşim yerinin şartlarına adapte olurlar. Tersine şok ise son evredir ve bu evrede artık kendi ülkeleri ya da şehirleri göçmenlere ilginç gelmektedir. Tüm bu evrelerin her birinde bireyler farklı duygular hissederler ancak; bunlar travmatik olmak zorunda değildir. Sosyo-kültürel farklardan dolayı kişilerin zaman zaman başarısız, umutsuz ya da pişman hissetmesi normaldir. Önemli olan sonraki evreye geçilip geçilemediğidir. Göçmenlerin Yaşadığı Sorunlar Nelerdir? Göçmenlerin yaşadığı sorunlar, hangi ülkeye ya da şehre göç ettiklerine göre değişiklik gösterir ancak hissettikleri ve psikolojik sorunları ortaktır. Örneğin her göçmen, kültürleşme stresini yaşamaktadır. Çok benzer kültürler arasında yapılan göçlerde dahi ufak farklılıklar göçmenleri strese sokabilir. Kendi kültürüne çok alışmış bireylerde stres düzeyi daha fazla olabilmektedir. Öyle ki, çok farklı bir kültüre yapılan göçlerin sonucunda sadece psikolojik değil, yemek düzenine ve alışkanlıklarına bağlı olarak bedensel problemler de ortaya çıkabilmektedir. Göçün tüm bu olumsuz etkileri kişide; ağlama krizleri, sürekli uyku, yorgunluk, hayattan keyif alamama gibi ciddi depresyon ve anksiyeteye sebebiyet verebilir. Sosyal ortamlara girdiğinde kendini kötü hissetme, terleme, konuşamama gibi belirtiler gösteren sosyal fobiye de neden olabilir. Aynı zamanda tüm olumsuz süreçler eve yansıyarak eşler arasında sorunlar ortaya çıkabilir. Yetişkinler, çocuklara oranla durumlara çok daha kolay adapte olurken yaşlı bireylerde depresif hallerin daha fazla olduğu görülmektedir. Göç ve göçmenlik, özellikle çocuklar üzerinde yıkıcı etkiler bırakabilir. İlkokula başlayacak bir çocuk; dilini hiç anlamadığı, kimseyle iletişim kuramadığı, belki herkesten farklı olduğu için dışlandığı ve arkadaş gruplarına dahil edilmediği bir okul ortamında; ciddi oranda yalnız kalacaktır. Kendini iyi hissetmediği, hiçbir şey anlamadığı okulda, tek başına bir gün geçirmek, onun için kelimenin tam anlamıyla kabus olacaktır. Henüz gelişim evresinde yaşadığı bu yalnızlık ve mutsuzlukla kaygı düzeyi artacak; depresyon, anksiyete, öfke kontrol sorunları ve ağlama krizleri gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşayarak veya ev içerisinde saldırgan tavırlar sergileyerek bu zorlu durumla başa çıkmaya çalışıyor olacaktır. Aynı zamanda bu dışlanmışlık ve yalnızlık büyüyerek ciddi bir durum halini alabilir ve gelecek yaşantılarına da etki edebilir. Gelecek yaşantısında da sosyal izolasyon, içe kapanıklık, kaygı problemleri, panik atak gibi sorunlar yaşayabilir. Göçün Olumsuz Etkileriyle Nasıl Başa Çıkabiliriz? Göç edilecek yere yerleşmeden önce ziyaretler, yere aşina olmanıza olanak sağlar. Kültür ve yaşayış biçimi ile ilgili önden bilgi sahibi olmak ve kişinin kendini bu yaşam tarzına hazırlaması; kişinin karşılaşacağı zorluklarla baş edebilme gücünü artıracaktır. Kişinin dil ile ilgili önden bilgi sahibi olması, en azından gündelik yaşamda kullanılacak cümleleri ve yanıtları öğrenmesi; süreci daha da kolaylaştıracaktır. Özellikle çocuklar göçe önceden çok iyi hazırlanmalıdır. Tüm süreç öncesinde alınacak danışmanlık desteği, hem çocuk hem de ebeveyni için faydalı olacaktır. Aynı zamanda göçten sonra desteğin devamlılığı, oluşabilecek psikolojik pek çok sorunun önüne geçecektir. Zorlu göç sürecinden önce veya göç sonrasında desteğe ihtiyacınız varsa bizimle www.psikolojiantalya.com internet sitemizi ziyaret ederek veya +90 0555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaralarımızı arayarak iletişime geçebilirsiniz. Uzman Klinik Psikolog Ceren Fırıncı
Çocuklarda Özgül Fobi Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Çocuklar; hayatı keşfetme aşamasında, pek çok deneyim yaşayarak duygularını ortaya koyarlar. Örneğin bazı çocuklar için yüksek ses herhangi bir şey ifade etmezken, bazı çocuklar için ise yaşadığı bir olayı ya da durumu çağrıştırması nedeniyle büyük bir korkuya neden olabilir. Çocuklarda özgül fobi’nin de en belirgin özelliği; bazı durumlara veya objelere karşı aşırı korkunun kendini göstermesidir. Ancak bu korku, yalnızca yaşandığı anda nüksetmez. Çocuğun gündelik yaşamı, bu korkuya adapte şekilde zorlantılarla geçebilir. Çocuklarda Özgül Fobi Neden Oluşur? Özgül fobi, hemen hemen her yaşta görülebilir. Yetişkinler; bu fobi ile farkındalık kazanarak daha kolay başa çıkabilirken bu tablo, çocuklar için daha zorlayıcı olabilir. Özgül fobi, mantıksız aşırı korkular olarak da adlandırılır. Deneyimler, çevre faktörü ve genetik; özgül fobinin oluşma sebeplerindendir. Yükseklik korkusu yaşayan bir çocuk, yüksekte herhangi olumsuz bir olay yaşamamış olsa bile, şiddetli bir şekilde yüksekten korkabilir. Bu durumda ebeveynlerinin yaşamış olduğu yaşantıların çocuğa etkisinin olup olmadığı araştırılabilir. Aynı şekilde hayvanlara karşı aşırı korku duyan bir çocuk; olumsuz bir yaşantısı olmamasına rağmen bir kedi ile karşılaşmamak için dışarı çıkmayı reddederek her an kedi göreceği korkusuyla yaşıyorsa, özgül fobinin genetik aktarımı söz konusu olabilir. Çocuklarda Özgül Fobiler Nelerdir? Çok çeşitli özgül fobiler olmakla birlikte çocuklarda sık olarak görülenler: Hayvan Fobisi: En yaygın görülen özgül fobilerden biridir. Çocuğun özellikle bir hayvana karşı verdiği aşırı tepkiler olarak adlandırılabilir. Yükseklik Fobisi: Çocuğun yüksek bir yerde rahatsızlık duyması, pencereden uzak durması, balkon gibi alanlarda huysuzluk yaratması olarak tanımlanabilir. Kan Fobisi: Çoğu çocuk için kan görmek veya aldırmak, doktora gitmek zor bir durum olsa da özgül fobisi olan bir çocuk için bu durum bayılma, aşırı tepkiler gösterme hatta kan ismini duyduğunda bile fenalaşmak gibi bir durumla açıklanabilir. Gök Gürültüsü & Fırtına Fobisi: Çocukların hava durumunu yakından takip etmesine, gök gürültüsü veya fırtına sesi duyacağı korkusuyla ebeveynlerinin yanında uyumasına sebep olabilen bir özgül fobi çeşididir. Klostrofobi: Çocuklar için oldukça zor bir özgül fobidir. Asansör, otobüs, sinema gibi kapalı ve basık alanlarda boğuluyor gibi huzursuzlanmalarına sebep olur. Çocuklarda Özgül Fobilerden Kurtulmak Mümkün Müdür? Özellikle çocuklarda özgül fobilerin tedavisinde başarı oranı yüksektir. Çocuktur korkar, büyüyünce geçer demeden ebeveynleri ile beraber profesyonel destek almaları; çocuğun stres düzeyi, yaşam kalitesi üzerinde önemli rol oynamaktadır. Uzmanların çocuğun korku kaynağını keşfederek terapi yöntemi belirlemeleri, gelecek yaşantıları için de büyük bir adımdır. Eğer çocuğunuzda özgül fobi olduğunu düşünüyorsanız bizimle www.psikolojiantalya.com adresinden, +90 555 101 51 15 veya +90 552 606 22 26 telefon numaraları üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Psikolog Kübra Salman